TÜRKİYE'NİN MAARİF DAVASINDA ÖĞRETMEN - Gazi KARABULUT

TÜRKİYE'NİN MAARİF DAVASINDA ÖĞRETMEN


Nurettin Topçu, “Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif sahasında aranmalıdır.”[1] girişiyle başladığı Türkiye’nin Maarif Davası kitabının önsözünde ilk vurguyu alime yapar. Ve ardından acı hakikati ortaya koyarak “cahillerin ulema sınıfına nüfuz etmesiyle” milli karakterin zedelendiğini dile getirir.

Türk eğitim sisteminin yakın geçmişine baktığımızda yapılan tespitin aynı ile vaki olduğunu görürüz. Yapılan yenilikler, açılan okullar, getirilen uygulamalar, öne sürülen değişiklikler eğitim alanında istenen başarıyı getirememiştir. Belki de ilk yapılması gereken ilim sevgisini aşılamak ve alimin/muallimin/öğretmenin üstünlüğünü ortaya koymak olmalıydı. Eğer bu geçekleştirilemezse Nurettin Topçu “milliyet ve kültür davasının mezarı başında ağlayacağımızı”[2] ifade eder.

Nurettin Topçu “Muallim” başlığı ile ele aldığı bölümde, muallime/öğretmene yüklenen vazifenin eksikliğini tespit ile başlar değerlendirmesine. Muallimin sadece okuma yazma öğreten ve teknik bilgi veren değil “ruhlar sanatkarı”[3] olması gerektiğini belirtir.

Muallimliğin bir tüccar, sadece bir memur, sadece bir para işi olarak görmenin yanlışlığına değinen Topçu; muallimliğin, fikir ve fazilet aşkını yaşatan, onu var kılan en mukaddes meslek olduğunu açıklar. Muallimin bilen, öğreten, irşad eden, yol gösteren, terbiye eden bir vazifesi olduğunu hatırlattıktan sonra ideal muallime duyulan ihtiyacı ortaya koyar.

Uzun zamandır, öğretmene yüklenen göreve baktığımızda akademik başarı ile sınırlandırılan bir alandaki çalışmalar, nesle ideal yüklemekten de uzaklaşmaya sebep olmuştur. Sadece bir iş sahası olarak değerlendirilen ve liselere, üniversitelere yerleştirilen öğrenci sayıları ile kalitesi ölçülen mesleğin kültür ve mana boyutlu vazifesi ikinci plana atılmıştır.

Cemiyet hayatının yaşadığı buhranlara çözümün adresi olması gereken okullar ve öğretmenler, bu vazifenin asli anlayışından çok uzaklarda, yalnızca meslek edindirmek için yarış sergilenen bir konuma devşirilmiştir. Bunların neticesinde öğretmenin mesuliyet alanı değişmiş, öğretmene bakış farklılaşmış, yarınların kültür ve ilimle inşa edilmesi ise zorlaşmıştır. Bu problemleri tespit etmiş olan Nurettin Topçu çözümü muallimin mesuliyetinde irdelemiştir. “Ademoğlunu, beşikten alıp mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir.”[4] ifadesi ile ona yüklenen vazifenin yüceliği ve mesuliyeti netleştirilmiştir. Devamında, “Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur.” diyerek bir manada cemiyetin hamurunu yoğuran, şekillendiren, anlamlandıran, medeniyetlerin temelini atan isim olarak muallime/öğretmene işaret edilmiştir.

Dünyada büyük medeniyetler kurmuş milletler incelendiğinde kendi eğitim ordularını dinledikleri, onlara değer verdikleri, yücelttikleri ve rehber edindikleri bilinmektedir. Fransız tarihçi Mathiez, Fransız çocuğunu kurtaracak idealcinin muallim olduğunu söylerken; Bulgar papazlar köy köy dolaşıp muallimlik yaparak kendi toplumunu ayağa kaldırırken; İskender, hocasının kendini yerden göğe kaldırdığını ifade ederken, muallimin değerini iyi anlamışlardı.

Tarihimizde biz de muallime ifade ettiği manayı yüklemişiz. Nizam’ül Mülk, Bağdat’ta Nizamiye medresesini kurarken, Ali Kuşçu matematik ve astronomide çığır açarken, Farabi büyük bir mütefekkir olurken, Uluğ Bey Semerkant’ta rasathane açarken, Piri Reis haritacılığın ender eserlerini ortaya koyarken, Koca Sinan sanatını taşa işlerken, alime verilen değerler ile tarihe ışık tutmuşlardır. Nitekim, Orhanları yetiştirenler, Fatihleri ortaya çıkaranlar ancak atının ayağından sıçrayan çamura hürmet eden anlayışlarla mümkün olmuştur.

“Bizim bütün tarihimiz, muallimin yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlakın zirvelerine tırmanmış, muallimin alçaltıldığı devirlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır.”[5] diyen Topçu konuyu muallimin mesuliyeti üzerinden açıklar.

Mesuliyet sahibi bir muallimde bulunması gereken karakterleri şöyle sıralar:

Her şeyden evvel muallim, hayatımızın sahibi olmaktan ziyade sanatkarıdır. Kullanıcısı değil, yapıcısıdır. Seyircisi değil aktörüdür. O, en doğru, en güzel hayat örneğini yapar, hazırlar, bize sunar; biz yaşarız.

Muallim, geçeceği bütün yollar engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini seven idealcidir.

Muallimlik sevgi işidir, ruh sevgisidir.

Muallim, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Muallim var olması lazım geleni öğretir.

Muallim, sahip olduğu bu mesuliyet içinde en fazla hür olan insandır. Çünkü mesuliyetimiz, hürriyetimizin kaynağıdır. Maarif demek, muallim demektir.[6]

 

Nurettin Topçu’nun detaylı bir şekilde açıkladığı bu beş maddelik mesuliyet ve karakter ağırlıklı değerlendirmenin kaynağı “Bize bir insan mektebi lazım”[7] arayışı ile ilintilidir. İstismarcı, cahil, sahtekar, menfaatçi eğitim ve eğitimci anlayışının sebep olduğu yıkımlara serzenişleri dile getirdiği mektep ve muallim değerlendirmelerinde yine kurtuluş reçetesini emir almayan, hür, mesuliyet sahibi, ruhların yapıcısı ilim ve ahlak sahibi eğitimcilerle mümkün olacağını sıklıkla dile getirir.

Evet, cemiyet hayatı ilmi ve ahlaki bir çöküş içindedir.

Ortaçağ karanlığında boğulan Avrupa’nın medeniyeti yakalaması ilime ve ilim sahiplerine verdiği değerle mümkün olmuştur.

Tarihin pek çok safhasında büyük medeniyetler inşa eden Türk milleti de yeni bir diriliş hamlesine ihtiyaç duymaktadır. Dirilişlerin temelini atacaklar da hiç şüphesiz ki öğretmenler olacaktır. Onlar basit bir devlet memuru değillerdir. Onlar devleti kuran iradeyi yetiştiren, yarınların büyük ve müreffeh Türkiye’sini temellendirecek olan kültür ve ilim insanlarıdır.

Öğretmenin vazifesi okuma yazma öğretmek ve bir takım akademik başarılara imza atmaktan ibaret değildir. Öğretmen, cemiyet hayatının şekillenmesinin en dinamik ve vaz geçilmez unsurlarıdır. Ruh kökümüzün maden işçileridir. Öğretmen üzerinde yapılacak her yıpratıcı söylem, her baskıcı yaklaşım bir milletin geleceğinin de kararmasına sebep olacaktır. Onu maddi meselelerle değerlendirmek, itibarını zedeleyici uygulamalara/söylemlere yer vermek kendi geleceğimizi kaosa mahkum etmekten başka bir anlam taşımaz.

Öğretmenler, kendini bilmenin ne demek olduğunu bilen ve bir nesle kendini bilmeyi öğreten, her işin başlangıcının kişinin kendini bilmesi ile başladığı şuurunu vererek, yaşatma ideali ile diğergam nesliller inşaa eden kahramanlardır.

 

*Eğitimci- Yazar

[email protected]

 

NOTLAR:

[1] Nurettin TOPÇU, Türkiye’nin Maarif Davası, sayf.13, Dergah Yayınları, 14. Baskı, Haziran 2015, İstanbul

[2] A.g.e. syf,14

[3] A.g.e syf,69

[4] A.g.e. 71

[5] A.g.e syf,74

[6] A.g.e. syf, 78,79,80,81

[7] A.g.e. syf,47

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI