SOSYAL MEDYANIN SINIRLARI - Recep ÖREK

SOSYAL MEDYANIN SINIRLARI


Yüzyılımızın en önemli dijital platformlarından olan sosyal medya artık zaruri bir ihtiyaç gibi hayatımızın her yanında. Günlük yaşamımıza eklemlenmiş bu sanal dünyadan istesek bile fazla uzaklaşamıyoruz. Önümüze konulan seçenekler o kadar çok ki birinde vazgeçsek diğeri yakamızı bırakmıyor.  Facebook, İnstagram, twitter, wattsap gibi… 

Bunlardan hepsini kullanan olduğu gibi, bir veya iki tanesini kullanan da var. Birçok konuda hayatı kolaylaştırdıkları bir gerçek.  Ama gelin görün ki sınırları aşan paylaşımlar büyük bir denizde kaybolmamıza neden olabiliyor. Lüzumsuz, aynı kaynaktan çıkan ve zamanımızın çoğunu alabilecek paylaşımlar “sosyal medya gerekliliğinin” sınırlarını fazlasıyla aşıyor çoğu zaman.

Sadece hayata dair paylaşımlarla sınırlı olmayan sosyal medya; aslında iç dünyamızın yansımalarının alt bileşenlerinin hikâyeleşmiş halini de ortaya koyuyor. Bu,  bazen açık bazen de örtük bir şekilde sergileniyor. Hayata bakışımız, dünyayı algılayışımız, hedef kitleye yönelik mesajlar, kendini bir yere monte etmenin arayışları, ben buralardayım seslenişleri ve daha buraya sığdıramayacağım envaı mesajlar.

Bu sosyal medya platformlarında, hem gereksiz zaman harcıyoruz hem de bazı gereksiz paylaşımlarda bulunuyoruz. Geçirilen süre bakımından dünyada sosyal medyayı en çok kullanan ülkelerden biriyiz. Hootsute adlı kuruluşun 2018 araştırma verilerine göre sosyal medya kullanımında dünyada ilk sırada 3 saat 57 dakikayla Filipinliler  var. Onu sırasıyla 5 ülke izliyor. Brezilya, Endonezya, Tayland, Arjantin ve Mısır.  Türkiye 2 saat 48 dakikayla 13.sırada.  ABD 24.sırada, Almanya 38.  ve teknoloji ülkesi Japonya 40.sırada.  

Bir bağımlılığa dönüşen sosyal medya,  zaman israfı yanında içerik olarak farklı yansımalara da sahip. Özellikle ”facebook dünyasında” neler oluyor sorusu kolay cevaplanmayacak kadar karmaşıktır. İnsanların kendilerini ifade etmek için kullandıkları bu platform da neler yok ki!  Hayata direnenler, hayatla dalga geçenler, kendilerini daha görünür kılanlar, takipçi sayısıyla övünenler, macera arayanlar ve öğüt verenlerin at koşturduğu bu sanal dünyada insan hayatı yeniden tanzim ediliyor sanki.  Her adımını buraya taşıyıp  beğeni sayısı ile arkadaşlık ilişkilerini bir tutanlar ve sosyal medyanın cazibesine yenilenlerin tabelasıdır facebook.  

Ayrıca bazen hayat dair bir dikili taşı olmayanlar, görselliği bir başarı olarak hanesine yazanlar hikâyesine tanık olursunuz. Başarısızlıkların pek yansımadığı bu sanal dünyada her şey egonun tatminine yönelik gibi. Dostlukların zirve yaptığı, yenilen yemeklerin servis edildiği, başarıların paylaşıldığı, profil resimlerin sık sık değiştiği, “ben kiminleyim” mesajlarının verildiği ve daha da önemlisi sosyalleşmenin bir ölçüsüne dönüşmüş durumda sosyal medya.

 Tüm bunları bir yere kadar anlamak mümkün. Ancak kültürümüzde ve geleneklerimizde olmayan “her şeyi ifşa etmeme davranışı ve mahremiyet”  gibi değerleri; Batı kültürünün bu teknolojik dünyasına teslim etmekte biraz bonkör davranmıyor muyuz? Ya da bu sanal dünyada fazla zaman harcamıyor muyuz? Bu sorulara elbette herkesin bir cevabı olacaktır. Ancak bana göre mutedil olmaktan biraz uzağız bu konuda. Türk sinemasına yansıyan “ya benimsin ya toprağın”  sözünde olduğu gibi sınır uçlarında geziyoruz gibi…

 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
28Şub
21Şub

5 Milyon Kişi Neden Yalnız?

02Şub

Bir Gecede Kaybedilen Yarınlar

10Ara

PISA Neden Önemli?

22Ekm