DEVLETİN DE BİR MAHREMİYETİ VARDIR !!! - Mehmet GÜLEÇ

DEVLETİN DE BİR MAHREMİYETİ VARDIR !!!


Geçtiğimiz günlerde, Cumhuriyetimizle yaşıt bir gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni ve Ankara Temsilcisi, “MİT TIRLARI SORUŞTURMASI” kapsamında tutuklandı. Bir çok kalem erbabı ve yurttaşımız bu olayı : “ Hukuk Dışı”, “Hukukun Katledilmesi”, “Basın Özgürlüğüne Vurulmuş Bir Darbe”, ”Diktaya Doğru Gidişin Pervasızca Bir Hamlesi Daha” ....gibi  yaftalar ile yaftaladı.

 

Olayı bir kez daha hatırlatalım:

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilgili organları; ( Bakanlar Kurulu,TSK,MİT ve MG Kurulu..gibi)

Ülkemizin güneyinde, 931 Km’lik sınırımız olan Suriye’nin kuzeyinde Devletimizin birliğine, dirliğine, bütünlüğüne yönelik oluşumlara seyirci kalmamak, Irak’ın kuzeyinde düştüğümüz hataya düşmemek adına önlem almak adına bir takım kararlan alındı ve uygulamaya konuldu. Bunun ne olduğunu ve ayrıntılarını bilmek, Ülkemizde yaşayan 78 milyonun da bilmesini gerekli kılmıyor. 

 

Yıllar önce aziz hemşerimiz, Milliyetçi Türk aydınının tümünün üzerinde ışığı olan, rahmetli Ahmet Kabaklı Hocamızın bir makalesinde geçen ve aklımda kalan şu cümlesini burada zikretmek isterim : “Zaten dünyanın en ileri hukuk devletinde dahi böyle bir lüks ya da keşmekeş yoktur; olamaz da. Zira en gelişmiş ve en zeki canlı olan insanoğlunun mahremiyeti ne ise, bir devletin mahremiyeti de odur.”

Öyle ya; bunu halk adına öğrenecek kişi ve denetleyecek kurumlar zaten var efendim.

 

Hâl böyleyken; profesyonel bir düşman güç, müthiş bir istihbarat ağı ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “ÇOK GİZLİ” ve MİT Kanununun 26. maddesi gereği Başbakan haricinde kimsenin müdahale edemeyeceği Devletimizin İstihbarat Kurumuna ait tırları, pervasız bir savcıya ve bir o kadar pervasız ve aymaz bir kurmay albaya durdurtarak arama yaptırttı. Bunları bu da kesmedi; tırlardaki malzemenin fotoğraflarını çekerek tüm dünyaya servis ettirdi. Bu servis işine ilk önce; tam 28 yıldır en galiz küfürlerine ve hakaretlerine muhatap oldukları gazeteye, “Cumhuriyetle Yaşıt” gazeteye vererek başladılar. Esas gaye; yem borularını kesen, Devletin tepesindeki şahsı, tüm dünyaya “Teröristlerle iş tutuyor...” algısını yayarak teşhir etmekti. Yani; kişisel kin, ihtiras ve gayz sebebiyle tüm değerleri, düşmana peşkeş çektiler !

Bu hususu, burada keserek yakın tarihimizde vuku’ bulmuş böyle bir yardım olayını hatırlatmak isterim:

Yıl 1955. Eski bir vilayetimiz olan ve Ülkemize 4 bin km uzaklıktaki Cezayir’de Bağımsızlık Mücahitleri Fransız işgaline karşı İstiklal Savaşı veriyor. Ülkemiz ve bu büyük devleti yönetenler, bir Cihan İmparatorluğunun varisleri olmanın mesuliyeti, yükü ve bilinci ile hareket ederek; o günün ÖZEL HARP Dairesi’ne talimat veriyorlar: “Cezayir Mücahitlerine sıhhi yardım, silah ve eğitim subayı gidecek! ”

O günün Özel harp Daire Başkanı Binbaşı Alparslan Türkeş, verilen talimatı tereyağından kıl çeker gibi Libya üzerinden aktararak gereğini yapıyor.

Ayrıca; 1937 ve 1938 yıllarında M. Kemal Atatürk’ün talimatı ile Hatay Bölgesindeki Türk ve Türkiye’ye sempati duyan unsurlara benzer yardımlar yapılmadı mı?

 

Özetleyecek olursak: Rahmetli Mustafa K. Atatürk yaşıyor olsaydı, İstiklal Mahkemelerinden daha da hızlı bir şekilde MİT’e ait bu araçları durduranları, hem de olay yerinden ayrılmadan kurşuna dizdirmez miydi? Ben iman ediyor ve inanıyorum ki, anında dizdirirdi. Çünkü bu ihanetin ertelenir veya savsaklanır bir yanı olamazdı. Beşer Esad, 2005 yılında  Lübnan’da kendi bilgisi dışında bir takım tasarruflar yapan, bombalar patlatan bir Muhaberat elemanını, bürosunda “İntihar” ettirmedi mi?

Maalesef bize ait gibi görünen bu hainler de olay yerinde intihar etmeliydiler !!!

 

Bizi anlayanlara da anlamayanlara da selam olsun....

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!