Ekonomik Terör ve Kudüs - Numan Aladağ

Ekonomik Terör ve Kudüs


Yıl 10-15 Mayıs 1976 İstanbul: Yedinci İslam ülkeleri Konferansı 10-15 Mayıs 1976 tarihleri arasında İstanbul'da toplandı. Bu toplantıya Kayseri Senatörü İbrahim Kirazoğlu, Tokat Milletvekili Feyzullah Değerli (Din görevlisi) ve Elazığ senatörü Cahit Dalokay, Numan seni de toplalantıya bize refakatçı diye yazdık, bilgin olsun dediler. Ve Cenab-ı Allah, bu konferans'a katılmayı nasip etti. Eski ajandalarımda Mayıs ayına bakarken, Yedinci İslam Konferansında, ajandama aldığım bazı notlar dikkatimi çekti ve bu notları kısmen siz değerli okuyucularımızla palaşacağım: 

 

Değerli okuyucularımız, Hatırlanacağı gibi, bu konferans o zaman, Türk ve dünya basınında geniş yankılar uyandırdı. 41 İslam ülkesinin temsilcilerinin katıldığı Konferans süresince, Türk ve dünya medyası, her biri birer belge niteliğinde olan, gerçekten İslam konferansının İslam dünyasının geleceğini teminat altına alınması konusunda yorumlar ve mmakaleler yayınlandı.

 

Türkiye ve İslam ülkeleri ile beraber dünya için de önemli, siyasal , ekonomik ve sosyal bir olay dayanışma örneği olan Yedinci İslam konferansının, başta Yahudi ve Ermeni dünyası olmak üzere bir çok İslam düşmanlarını rahatsız etmiştir. 

 

Konferans Filistin ve Arap toplumunun 1948 yılından işgal edilen Filistin topraklarındaki mücadeleler takdirle karşılanmıştır. Konferans, bu mücadelelerini destekleyerek siyonist işgalcilerin sona erdirilmesini, işgal altındaki toprakların kurtarılmasıyla Filistin Toplumunun Küdüs'ün İslam, Arap ve ruhani statüsünün savunmasında tüm milli haklarının iadesi konusunda dayanışma göstermiştir. Aynı zamanda Filistin davasının Ortadoğu meselesinin esasını teşkil ettiğini teyid etmiş, adil ve daimi barışın ancak İsrail'in bütün topraklardan çekilmesi ve Filistin Halkının Milli ve meşru haklarının, özellikle Filistin'de bağımsız bir Devlet kurulması hakkının iadesine bağlı olduğunu teyid etmiştir. Konferas siyonist varlığın BM yasasının ilkelerine uyması gereği üzerinde durmuş ve İsrail'in BM ilkelerini, kararlarını ve insan haklarını devamlı acımasızca ve ısrarla ihlal etmesinden doğan Ortadoğuda sulh ve güvenliğin gittikçe artan ciddi bir tehdit teşkil eden tehlikeli durum dolayısıyla büyük endişe göstermiştir.  Konferans, Ortadoğu ve Türkiye de ki durumun gittikçe bozularak dünyayı yaygın ve acı bir uyuşmazlığa götürebilecek bir patlamanın eşiğine getirdiğini müşahhade etmiştir. Konferans, ''Bütün devletlere sorumluluklarını idrak etmelerini ve özellikle İsrail'e her türlü ekonomik yardımdan kaçınmaları ve özellikle ekonomik ilişkilerini kesmeleri hususunda çağrıda bulunmuştur.''  Konferans ayrıca işgal edilmiş topraklar kurtarılıncaya kadar ve Filistin Toplumu evlerine dönünceye ve haklarını, özellikle kendi kaderlerini tayin ve Milli bağımsız Devlet kurma haklarını kullanıncaya kadar Filistin Toplumuna meşru mücadelelerinde her türlü yardımın yapılmasını dilemiştir. İslam Konferansı üyeleri zafer kazanılıncaya kadar Filistin Toplumunun davasını tutmayı ve desteklemeyi yükümlenmişlerdir. Konferans işgal edilmiş Arap topraklarının Yahudileştirilmesi politikasını önlemek ve Kudüs ve diğer işgal edilmiş topraklardaki Filistin Arap Toplumunu kahramanca desteklemek amacıyla bir ''Kudüs fonu'' kurulmasını kararlaştırmıştır. Ayrıca İslam dayanışma fonunun bir bölümünün mücadelenin perçinleştirilmesine tahsis edilmesini kabul etmiştir.

 

Konferans, müslümanları Kutsal Kudüs şehrine bağlayan sıkı irtibatı ve Kudüs'ün kurtarılması, şehirde Arap (Filistinli) hakimiyetinin yeniden mutluluğa kavuşturulması için İslam ülkelerine düşen sorumluluğu ifade etmiştir. Konferans işgal makamlarının Arap topraklarının statüsünü değiştirmek amacıyla aldıkları bütün tedbirleri ve Kudüs'deki Al-Aksa Camii Harbun'daki Al İbrahimi Camileri hakkındaki ibadete ve müslüman haklarına ilişkilerin tamamen hükümsüz ve gayri meşru olduğunu bildirmiştir. Konferans bu tedbirleri İslam dünyasının vazgeçilmez haklarına ve mirasına bir saldırı ve İslami hislere karşı tahrik olarak müzakere etmiştir. Konferans bu saldırının müştereken geri püskürtülmesi ve İsrail'in söz konusu kararları kaldırmaya zorlanması yolunda karar vermiştir. 

 

Uluslararası barışın güvenliği doğrudan tehdit eden Siyonizmi bir sömürgeci genişleme politikası uygulayıcısı, ırkçı ve emperyalist bir doktorin olarak kınamıştır.

 

Konferans işgal altındaki Arap topraklarında, İsrail'in giriştiği haksızlıkları kınamış ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) nün Filistin Toplumunun Milli haklarının iadesi uğrundaki mücadelesini tamamıyle desteklediğini beyan etmiştir. 

 

Değerli okuyucular,

Bir çok  sanayi ötesi toplum Avrupa ülkesi ve İsrail'in, Türk İslam aleminin, İslamiyeti terketmemizi Fetö denen ''İhanet şebekesi'' gibi, sözde İslam cemaati imiş mesajını verenlere yüklü miktarda maddi ndestek vererek,  Türkiye'yi hem dini hem de ekonomik yönden zayıflatarak, başta 23-63 ekseni ve Harran ovasını (Elazığ-Şanlıurfa)'yı da Filistine dönüştürmek ilk hedefleri olduğunun bilincinde olmalıyız.  

 

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslamiyete karşı ne gibi tavır takınır? 

 

Türkiye'de vicdan hürriyeti vardır. Herkes istediği dini tatbik eder. Ama Camilerimizde 5 vakit ezan okunup ve 5 vakit namaz eda edilir. Ramazan-ı şerif ayında ki ibadetler, bunun bir örneğidir. İftar ve imsak toplarla bildirilir. Ve bunları Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yapar.

 

Türkiye de İslamiyeti eda etmek için, Allah'a, Kur'an-ı Kerime, Hz. Muhammed'e, hadis-i şeriflere ve göklerde dalgalanarak gül açan Şanlı Türk bayrağına inanarak İslamiyet eda  ediliyor. 

 

Başta zalim İsrail ve Ermeni zihniyetleri, iyi bilmelidirler ki, Türkiye de şüphesiz, Allah'a çok şükür ki, hiç bir zaman Türk Milleti müslümanlıkla ilgisini zayıflatmadı ve zayıflatmaz da. 

 

Recep Tayyip Erdoğan-Devlet bahçeli-Kemal Kılıçdaroğlu-Binali Yıldırım-Diyanet işleri başkanı'nın Dikkatine! 

18 Mayıs 2018 Cuma günü Türkiye genelinde Cuma Hutbesi, Kudüs ile ilgili olarak okundu. 3 gün yas ilan edilerek Türkiye genelinde bayraklar yarıya indirildi ve Cuma Hutbesi olarak okundu. Bu uygulamalar, Türk İslam alemi tarafınan memnuniyetle karşılandı. Bu uygulamaların gerçek ve saimi olduğuna inanılması için o zaman, Türkiye de faaliyet gösteren Yahudi (İsrail) ticari kuruluşlarına ''Ekonomik yaptırım'' uygulaması çağrısının acilen yapılması gerek miyor mu?  Türk kamuoyu huzurunda diyorsunuz ki, İsrail'in Filistin toplumuna yaptıklarını ve Filistinli şehitler için gösterilen tepkileri ''lanetle'' kınıyorsanız, sözle söylediğiniz kınamaların tamamlanması için, acilen ''Ekonomik yaptırım'' Hutbesinin de camilerde okunması şart değil midir? Merhum Muhabere Orgeneral (Hafız) Hamza Günalp paşa diyor ki: ''Düşmanlarınıza karşı zafer kazanmak istiyorsanız, en kolay ve en iyi çözüm, ekonomik yaptırımdır.'' ifadesinden, ruhunda vatan kavramı olan herkesin ders alması gerekir ve ilgililerin bu özdeyişi esas alarak acilen sosyal, görsel ve yazılı medyada yer alarak Türk İslam alemini Yahudi sermayesine karşı ''Ekonomik yaptırım'' Recep Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli-Kemal Kılıçdaroğlu-Binali Yıldırım- Diyanet işleri Başkanı'nın müşterek kararları ile yas ilan edilmelidir ki, Yahudi dünyası Türk şamarnı yesin ve haddini bilsin.

 

Türkiye de dikkatimi çeken en önemli konulardan biride, İsrail sermayesinin temel gıda (Un-yağ), Türkiye genelinde otobüs işletmeciliği, kimyasal sağlık ve zira-i ilaç, GDO'lu tohum, su, süt ürünleri Türkiye genelinde binlerce büyük mağazası olan ve diğer içecek sektöründe faaliyet gösteren İsrail sermayesine Eğer ki, ''Ekonomik yaptırım'' seferberlik yapılmadığı zaman, nasıl ki Tayyip Erdoğan'ın da dediği gibi,  Fetö denenen ''İhanet şebekesi'' müslümanlık adı altında 15 Temmuzda ki, şeytanlığını gördük. İsrail sermayesine ''Ekonomik yaptırım'' çağrısı yapılmadığı takdirde, Allah korusun daha beter sorunlar karşımıza çıkar.

 

İsrail sermayesi, 24 Haziran seçimlerini fırsat bilerek Yahudi sermayesinin sözcülüğünü yapacak olanlara maddi destek ile TBMM'ne, bütün partiler kanalı ile Milletvekili lobisi oluşturarak İsrail sermayesinin zarar görecek engelleri durdumak için en kolay çözümdür. 

 

Ey Erdoğan-Bahçeli-Kılıçdaroğlu! 24 Haziran seçimleri için, Milletvekili adaylarını, Kur'an-ı Kerim Nisa Suresi 58'ci Ayete göre seçiniz ki, hem partilniz hem de Türk Milleti sorunlar yaşamasın. İş ehline verildiği zaman, o Milletvekili özellikle Allah'tan korkarak rüşvet yemez, şahsi çıkar için, iç ve dış iş adamlarının hegemonyasına girmez, ruhunda vatan kavramını taşıyarak zamanın Maliye Bakanı (Başbakan Yard.) Mehmet Şimşek'in, ''Yolsuzluk yapanların Allah belasını versin'' gibi, çıkarcı vatan hainlerini naalet ve nefretle kınar, özellikle Harran ovasında tarımın modernleşmesi için Türk çiftçisinin eğitimini sağlar ve her türlü haram, dinen-kanunen yassak olan işlerden uzak olan kişiler Milletvekili olmalıdır ki, Türk kamuoyunun huzurunda, ruhlarında vatan kavramı olduğunun mesalarının gerçek olduğuna inanılsın. Eğer ki, çıkarcı, Milletvekili etiketini kullanmaya, ve rüşvet yemeye meyilli kişiler Milletvekili seçilecek sıralama da yer verirlerse, parti liderleri bilerek o Milletvekillerinin işlediği tüm günahlara ortaktır. 

 

AK-MHP parti yetkililerine nemli bir hatırlatma: ''Lafla Millilik olmaz'' diyen ve özellikle 23-63 (Elazığ-Şanlıurfa) da Milletvekili olmaya aday olanların, kesinlikle ruhlarında Allah korkusu, Vatan sevgisi olması ve Milletvekili etiketini kulanarak rüşvet ve halen yargılanmakta olan tescilli Fetöcuların sorunlarını yüklü miktarda para ve fabrikalar karşılığı işlerini çözme ve stratejik görevlere yeniden atanmalarını sağlama duygu ve düşüncesinde olanlara dikkat edilmelidir. Bu konuda başta AK-MHP parti liderleri olmak üzere bu stratejik önem taşıyan konulara çok ama çok dikkatli olmaları gerekir. Allah korusun.

 

Cenab-ı Allah'ın haram kıldığı her şey, Kur'an-ı Kerim de yazılıdır. Onun içindir ki, sözde vatan severiz mesajını veren parti liderleri bu konuda çok ama çok dikkatli olmalıdırlar!

 

Değerli dostum ve kısmi meslektaşım Dr. İbrahim Özdoğan'nın, son yazısında yazdıklarına aynen katılıyorum. Amma, bir eksiklik görerek 24 Haziran Milletvekili seçimlerinde, adaylarla ilgili vasıfları yazmayı unuttuğunu tahmin ediyorum.Milletvekili seçilecek kişilerin, ruhunda Allah korkusu ve vatan sevgisi şarttır; ifadesi ile eksiğini tamamlamak için, 24 haziran da Milletvekili olacak olanlarda, olması gereken şartları yazdım.

 

Ey mühendis Başbakan Binali Yıldırım, ve ekonomik-anarşik terör oluşturmanın mimarı RAF teröüne dur demeye davet ediyorum. RAF terörü, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin ve Türk sanayicisin işlerini zorlaştırma lideri olduğunu biliyor musun? Madem ki, ''Lafla Millilik olmaz'' ve ''Gün dostunu düşmanını tanıma günüdür.'' Milli seslenişin halen geçerli ise ve geçerli olduğuna da, Binali Yıldırım'ın bir Tür Milliyetçisi olduğundan dolayı da inanıyorum. O zaman, acilen bu RAF bedeli terörüne dur demen gerekiyor ki, Binali Yıldırım'ın Türk Milliyetçiliği belgelenmiş olsun. 

 

Mühendis Başbakan Binali Bey, eğer ki, Numan Aladağ'ın RAF bedeli terörü konusunda ki, iddiaları doğru değilse, çok çok özür diliyorum ve demek ki, Numan Aladağ cahil, görgüsüz ve Allah'a inanmayarak iftira atan bir zalimdir. Fetö terör örgütü de, bir zamanlar kontrol edilmedi ve her türlü iş kolunda, seçilme imkanın verilmesinde ve bürokrasideki stratejik görevlere atanmaları yapıldı ve 15 Temmuz da ki şeytanlığını gördük. Onun içindir ki, daha güçlü Türk sanayicisi istiyorsan, acilen zalim RAF bedeli şartına dur demen gerekiyor. Milli seslenişlerine göre bu Milli göreve seni davet ediyorum. Bu tür olaylar, Allah korusun, ileride Türkiye Filistin gibi sorunlarla karşılaşırsa kimse şaşırmasın ve özellikle Harran ovasında! 

 

RAF bedeli şartı ile Türk sanayicisini zor duruma sokup, sanayici işletme sermayesi bakımından zayıflayıp, bir kısım çalışan elemanların işine son vermek zorunda kalınıyor. İşine son verdiği elemanlar da, karnını doyurmak için, her türlü ahlaksızlıklara başvurmak zorunda kalıyor. Daha sonra polis, Jandarma ve adli makamlar, RAF bedeli şarı ile işten çıkarılanlar, terör ve ahlaksızlık oluşturmaya teşvik edil miyor mu? Buyrun RAF bedeli şartı  uygulayanlar ve Mühendis Başbakan Binali Yıldırım cevap versin.

 

Mühendis Başbakan Binali Yıldırım, RAF bedeli şartı, Kudüs olayları gibi çok önemli ve stratejik bir konudur. Acilen bu konuya dur demen gerekir.

 

Maliye Bakanına bir soru?

Tatil mevsimi ve Ramazan alışverişi münasebetiyle, Türk Milleti sahillere akın etmeye başladı. Maliye Bakanlığı olarak sahiller de ki para harekatliliğinin bilincinde olduklarının kanaatindeyim. Ne kadar kasa fişi kesiliyor ve ayrıca alışveriş yapan bir vatandaş, evine 3-4 poşet ile giderken, Maliye kontrolörleri tarafından, hanım efendi, beyefendi affedersiniz alışveriş fişinizi görebilir miyim denetimi yapılıyor mu? Açık ve net olarak belirteyim ki, bir ülkede haksız ve kayıt dışı kazanç elde etmenin ve karapara'nın kaynağı sorulmuyorsa o ülke ekonomik darboğaza sürükleniyor demektir. Ayrıca Fetö terör örgütü gibi daha bir çok yeni örgütler üremeye başlayacaktır. Çünkü kara para demek, her türlü ahlaksızlık ve anaşik-ekonomik terör oluşumuna izin vermek demektir. Bunun bir örneği: Fetö terör örgütünün, her türlü iş kolundaki büyümesi açık ve net olan belge değil midir? Eğer ki, zamanında Fetö denen ''İhanet şebekesi''nin, jet hızı ile büyüyen  ekonomik faaliyetleri kontrol edilseydi 15 Temmuz olayları olur muydu? 

 

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı mühendis Binali Yıldırı'a acil çağrı: 

Rüşvet başta olmak üzere ve her türlü haksız kazançlar kontrol edilmediği bir ülkede, başta Yahudi ekonomik gücü olmak üzere, hem anarşik hem de ekonomik terör oluşturmak ve o ülkede ki, cahil ve işsizlere maddi destek ile anarşik terör oluşturarak ülkenin bölünmez bütünlüğünü bozmak ilk hedefleri olduğunun bilincinde olmalıyız! 

 

Allah'ın haram kıldığı faaliyetlere bilerek bulaşıp ve yapanlara göz yuman bir insanda Allah korkusu, vatan kavramı ve Ay-Yıldızlı Şanlı Türk Bayrağı sevgisi olduğundan bahsedebilir misiniz? 

 

Vatan bütünlüğü uğruna şehit olanları, T.C.'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü ve değerli okuyucularımızın atalarını Rahmetle, Gazileri minnetle anar. Hasta ve yaralılara şifalar dileriz. 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!