KİMDİR, NEDİR BU ÇİN?

“Size ne oluyor da, Allah yolunda "Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu beldeden kurtar ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!" diye yalvaran güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz ( Nisa, 4/75).”
Rabbimiz! Buyruğun gereği, biz insanlara, “insanlıkta eşim” diye bakarız, Müslümanlara ise, “dinde kardeşim” deriz. 1,5 Milyar nüfusa sahip Çin ise, bir beşer kümesi. Kan dökmekte ve nifak sokmakta olan. Ruhları olmadığı için akıl-şuur-vicdan-irade-fıtrattan yoksun. Âdemden önceki yaratıkların sulbundan gelmiş insanlık dışı vahşiler. Kelimenin tam anlamıyla robotlar. Acıma hissi, merhamet, şefkat gibi insani duygulara yabancı. Sınırları yok, sınırsızlar, sınırsızlık domuzluktur; yapamayacakları hiçbir şey yok. Bunlar insanlıkta eşim de, dinde kardeşim de değiller.
Kendi insanına zulmediyorlar. Hedeflerinde sadece bir şey var: para kazanmak. Fabrikalarındaki işçiler, kümesteki tavuk gibiler. Saatlerce çalışıp, sonrasında uyuyor, sonra uyandırılıp gene çalıştırılıyor. Bir sosyallik yok, yemek ve çay molası yok. 18 saatlik vardiyaları süresince yanındakilerle konuşmaları ve tuvalete gitmeleri yasak. Fabrikadaki odalarda ortalama 14 kişi yatıyor. Daha şanslı olanalar “hutong” adı verilen evlerde kalıyorlar. Ancak bu evlerin tuvaletleri yok. Stajyer 14-15 yaşındaki öğrenci işçiler çalıştırılıyor. Yemekler rezil, dışarıya çıkıp başka bir yemek alma şansları yok. Madenlerde çalışanlardan her gün 13 kişi iş kazasında ölüyor. Kalp krizinden ölenlerin sayısı artıyor. Toplu işçi intiharlarının önüne geçilemiyor.
Fabrikada bir hata yaparsanız cezası var. Hakaret ediliyor ve tuvalet temizleme cezasına çarptırılıyorsunuz. Cezaevleri tam bir işkencehane. Her yıl 8.000 kişi idam ediliyor. Dünyanın en büyük ordusuna sahip Çin, dünyanın başına bela. Her yıl yüz milyarlarca dolar silahlanma teknolojisine para harcıyorlar. İnsanlara yapılan Çin işkencesinin patenti de bu acımasız beşerler ait. Köpek yeme festivallerinde yüzbinlerce köpeği acımasızca katleden de bu duygusuzlar.
Türk Tarihinin başlangıcından beri bize düşmanlar. Bir Türk toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış topraklar" anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar. On binlerce Uygur Türkü kamplarda ağır işkence altında tutuluyor. Tek celsede biten davalarda ya kürek cezasına mahkûm edilmekte veya meydanlarda kurşuna diziliyor. Hamile kadınların evlerinden alınarak kısırlaştırılıyor, sınırlama fazlası doğan bebeklerin öldürülüyor. Müslümanların ibadetlerini topluca yapmaları engelleniyor, oruca izin verilmiyor.
1949’dan günümüze öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı. Açgözlü, doymaz karınlı Çin, Doğu Türkistan’ın zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek istemektedir. Kuzey Kıbrıs’ta Rumlardan yana tavır koydular, PKK’ya zaten destek veriyorlar. Bilge Kağan’dan Türk’e şu öğüt verilmişti: Çin milletinin tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanırsan öleceksin! Atom denemeleriyle çevre kirlenmekte, tabiat ve ürünler tahrip olmakta, halk çeşitli hastalıklara yakalanmakta, çocuklar ise sakat doğmakta, ya da ölmektedir.
30 yıl içinde 4 defa alfabeleri değiştirilerek nesiller arasındaki iletişimi kopartmışlardır. Binlerce Türk piramitleri iş makinaları ile yok edildi. Bütün bunlardan sonra, 80 Milyonluk Türk Milleti, mübarek ramazanı da vesile kılarak, iftar ve sahur vakitlerinde 3’er dakikalık dua seansları tertip ediyorlar. Hâlbuki eller, elinden geleni yaptıktan sonra göğe açıldığında Rabbimizin rahmetine layık olur. Sünnetullah böyle. Yattığı yerden yapılan duanın kabul edildiği nerede görülmüş?
Rabbimiz! Sorumlu olan Türk Cumhuriyetini aktif iyi yapması konusunda yardım eyle. İşimizi bihakkın yapmayı lütfeyle. Seni sınırsızca övüyor ve çok seviyoruz Allah’ım. Anlamlı cumalar diliyorum
Doruk, 03 Temmuz 2015