SREBRENİTSA’YI UNUTAMAYIZ - Prof.Dr. Orhan KAVUNCU

SREBRENİTSA’YI UNUTAMAYIZ


20. yüzyılın sonunda yaşanan iki vahşeti unutamayız. Bunlardan birisi 1992 Şubat sonunda Azerbaycan Hocalı’da Ermeni askerlerinin yaptığı katliamdır. İkincisi de Hocalı’dan üç yıl 3 ay 15 gün sonra, 11 Temmuz 1995’te Bosna’nın Srebrenitsa kentinde Sırp askerlerin yaptığı katliamdır. Bu ikincisi Lahey Adalet Divanı tarafından soykırım olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla 11 Temmuz Srebrenitsa’nın 20. Yıldönümüdür.

 

-        SREBRENİTSA’DA OLANLAR

 

1991 yılında 25 Haziran’da Hırvatistan’ın ve 25 Temmuz’da Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılmasıyla Sovyetlerden sonra bu federasyon da dağılmaya başlamıştı. Federasyonu oluşturan beş cumhuriyetten iki böylece ayrılınca BM, beşinci cumhuriyet Sırbistan’ın çabaları sonucu, kalan ikisine Bosna ve Makedonya’ya referandum şartı getirdi. Bosna’da 29 Şubat – 1 Mart 1992’de yapılan referandumda, Hırvat ve Boşnakların oylarıyla bağımsızlık ilanı kabul edildi. Bosnalı Sırplar referanduma katılmadı, bağımsızlık kararını kabul etmedi, yeni bağımsız devlete karşı da savaş ilan etti.

Yugoslavya dağılmıştı ama kendisini Yugoslavya’nın ana unsuru ve varisi gören Sırbistan, Yugoslavya’nın bütününü sahiplenemese bile, büyük kısmına sahip olmayı umuyor ve Büyük Sırbistan hayalini gerçekleştirmek için çaba harcıyordu. Bu amaçlarını gerçekleştirmede ilk hedef, Müslüman Boşnakların çoğunlukta olduğu Bosna oldu.

Sırp güçleri, Bosna’nın doğusunda Sırbistan sınırına yakın ve Sırpların kontrolündeki bölgelerden ve kuzeyden Saraybosna’ya doğru hareket geçtiler ve başkenti kuşatma altına aldılar. Sırbistan’dan Saraybosna’ya asker sevkiyatında önemli bir konumda olan Srebrenitsa’yı ele geçirmeye çalışan Sırplar, Nisan 1992’de 350 kadar Boşnak işkenceyle öldürüldü. 27 Mayıs 1992’de Saraybosna’da ekmek kuyruğundaki insanların üzerine atılan ve 17 kişinin ölümüne 108 kişinin yaralanmasına yol açan bomba bardağı taşıran damla oldu. BM Güvenlik Konseyi, Yugoslavya Federasyonuna geniş sayılacak bir ekonomik ambargo uygulama kararı aldı. Ne var ki, Sırpları bu gibi uluslararası kararlar engelleyemiyordu. Boşnaklar Yugoslavya Federasyonunun bütün silah imkânlarını kullanan Sırplara ellerindeki sınırlı imkânlarla karşı koymaya çalışıyor, buna rağmen direniyorlardı. 

1995 yılında başlayan Dayton süreci, uluslararası camiada ve Boşnaklarda üç yıldır süren savaşın sona ereceği ümidini uyandırdı. Buna karşılık Sırplar bir telaşla Sırbistan Saraybosna arasında stratejik öneme sahip Srebrenitsa, Goradze ve Jepa şehirlerini ve kırsal kesimlerini, Boşnak çoğunluktan temizleme çabasına girdiler. 36 bin nüfuslu Srebrenitsa, savaş esnasında etraftan gelen Boşnak mültecilerle 60 bin nüfusa erişmişti. BM bu üç şehri daha 1993 Nisan ayında “Güvenli Bölge” ilan etmişti.

1995 başında ilan edilen 4 aylık ateş kesin sona ermesiyle Sırp ordusu Hırvatistan’a yakın Krinaya’da Hırvatlara ve Sırbistana yakın bölgelerde Boşnaklara saldırıya geçti. Krinaya’da batının devreye girmesiyle savaş Hırvatların lehine sonuçlandı. Boşnaklarla baş başa kalan Sırp güçleri 11 Temmuz 1995’te, uluslararası bütün uyarıları kulak ardı ederek Srebrenitsa’ya girdi. 30 kadar BM askerini esir aldı. Bu esnada BM askerlerinin Hollandalı komutanının esir BM askerlerini Sırpların bırakmasına karşılık kendisine sığınmış olan 25,000 Boşnak’ı Sırplara teslim etmesi anlaşılır bir uygulama değildir. Sırbistan ordusu harekât emrini alıp Srebrenitsa’ya saldırınca, Boşnaklar, Güvenli Bölge gerekçesiyle kendilerinden alınmış olan silahları talep ettiler Hollandalı komutan vermedi. BM caydırıcı hava saldırıları ile katliamın önüne geçebilirdi, geçmedi. Sonuçta 8372 insan Sırp Çetnikler[1] tarafından hunharca katledildi.

Ratko Mladiç komutasındaki Sırp birlikleri Srebrenitsa’ya  girerken Mladiç kameralara şunları diyordu: “Bugün 11 Temmuz 1995. Sırplar için kutsal bir günün yıl dönümünü kutlamadan önce Sırp Srebrenitsa'dayız. Bu kenti Sırp milletine armağan ediyoruz. Osmanlı’ya karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına, Türklerden öç alma vakti gelmiştir.” Aradan on gün geçmişti ki, BM askerleri Srebrenitsa’yı terkederken Sırplarla içki içtiler, kutlamalara katıldılar, vedalaştılar. O günden kalan görüntüleri şu linkten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=-tQCQzdfnKc

Dayton süreci 1995 sonunda tamamlandı ve barış imzalandı, Bosna Hersek artık, üç bölgeli ve etnik gruplu bir yapıyla idare edilecekti.

 

-        GÜNÜMÜZDE NELER OLUYOR?

O dönemdeki Hollanda Başbakanı’nın Açıklamaları dehşet vericidir: Sırpların elinde esir olan Fransız ve İngiliz askerlerinin öldürülmemesi için BM hava bombardımanına üç ülkenin (ABD, İngiltere ve Fransa) anlaşarak engel olduklarını iddia etmektedir. Katliam günlerinden kalan görüntüler BM’deki Hollandalı komutan ve askerlerin katliamı engelleme görevini ihmalini, katliama göz yummasını ve hatta destek olmasını başka bir delile ihtiyaç kalmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Güvenli bölge ilan edilen yerlerde BM askerleri Sırp ordusunu engellemezken, Boşnakların elindeki silahları toplamışlardır. Sonra da Sırp Ordusu harekâtı başlattığında geri vermemişlerdir. Sadece bu bile katliama destek anlamına gelir.

Srebrenitsa’nın 20. Yıldönümünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde İngilizlerin teklifiyle bir kınama kararı alınması söz konusuydu. Karar, Rusya tarafından veto edilince çıkmadı. Rusya ile Sırbistan arasındaki yakınlık, Rusların 2014’te Kırım’ı işgali sırasında da gözlenmişti. Sırp çetnikler gönüllü olarak Kırım’a gidip Ruslara yardım etmişti.

-        SONUÇ

Srebrenitsa’yı analitik bir hafızayla unutmamalıyız:

1-     Batı, Avrupa’da Müslüman bir devlet istemiyordu. Bu uğurda Sırpların Boşnak çoğunluğu temizleme girişimlerine BM askerleri göz yumdu. Boşnaklara Türk diyen Sırp komutan Mladiç, bir kini dile getiriyordu. Haçlı zihniyeti modern bir kisveyle devam ediyordu.

2-     Bugün Bosna’da “ayak oyunları” devam ediyor. Aynı “Türkiyelilik” gibi bir kimlik Boşnaklara dayatılıyor. Boşnak halkı, “Müslüman”, “Boşnak”, “Bosnalı” kimliklerinden birini tercih etmek durumunda bırakılıyor.

3-     Güçlü olmamız lazım. Merhametlinin, namuslunun bu değerleri kaybetmeden güçlü olmadığı durumlarda insanlık büyük zararlar görüyor.

4-     Günümüz algı yönetimi dönemi. Ana yöntemi propaganda olan algı operasyonları insanların kanaatlerinin yanlış şekilde oluşmasını sağlayabiliyor. DAİŞ ve benzeri İslâmcı örgütler, anlamsız kişisel tatmine yönelik şiddet eylemleri, İslâm’a ve Müslümanlara yönelik algı operasyonunda bilerek bilmeyerek malzeme oluyorlar.

5-     Ama bu algı operasyonları Müslümanlara yapılan zalşimane baskıları, şideet uygulamalarını unutturmamalıdır. Bir avuç kendini bilmez iki çekik gözlüyü dövünce, bir grup Tayland Fahir konsolosluğunu talan edince Çin’in Doğu Türkistan’da yaptıkları ortadan kalkmıyor. DAİŞ ve eylemleri de Srebrenitsa’da yaşananları yaşanmamış yapmaz.

6-     Bütün bunlar başımıza Uygur, Boşnak, Türkmen, Malezyalı, Arap olduğumuz için değil Müslüman olduğumuz için geliyor. Batının problemi etnik kimliğimiz değil dini kimliğimizdir. O halde etnik kimliğimizi temiz olumlu milliyetçi duygularla besleyerek muhafaza ederken, birleştirici kültür unsurlarını göz ardı etmemeliyiz. Boşnaklar bu yüzden benim gönlümde ve zihnimde Türk Dünyası bütünün kopmaz bir parçasıdır.



[1] Çetnik: Osmanlıya isyan ettiklerinden beri Sırp çete mensuplarına verilen isim

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI