Depremin Yansımaları - Recep ÖREK

Depremin Yansımaları


Hayatın olağan akışı içerisinde sağlığı önceleyen bir bakış acısıyla güne başlarız. Bu nedenle imkanlar ölçüsünde kendimizce önlemler alırız. Yaşamak adına, sağlık adına, gelecek adına... Bir an gelir yaşam denen olgu bir doğa olayına yenik düşer. Aldığımız önlemler belli ki yetmemiştir. Yazgımıza daha çok teslim oluruz bu durumda. Geleceğe ait plânlarımızı yeniden düzenleriz. Bir başlangıcın, bir bitişin sonsuzluğunda hayatı yeniden yorumlarız.

İşte geçen günlerde yaşadığımız deprem; duygu dünyamızda yeni düşüncelerin filizlenmesine de zemin hazırladı bir bakıma. Sadece doğa depreme maruz kalmadı, bizim duygularımız ve aklımız da bir deprem yaşadı. Bunun duygu ve düşünce dünyamıza yansıyışını bu süreçte olabildiğince hissettik. Hayata karşı duruşumuz konusunda daha esnek davranmaya çalıştık. İnsanların sorunlarıyla daha çok hemhal olduk. Kıskançlıklarımızı, ihtiraslarımızı ve bizi sarmalamış egolarımızı yeniden sorguladık. Yaşananlardan ders almayı bir kez daha denedik.

Depremler, yangınlar, seller ve benzeri doğa olayları duygudaşlık duygusunu arttırır. Özellikle insanların topluca maruz kaldığı hadiseler bir payda oluşturur bilinçaltımızda. Geleceğe dair planlar, ilişkiler, insani değerler yeniden gözden geçirilir. Yaşama dair geniş bir alan duyarlığı devreye girer. Bu duyarlılık sadece yaşadığınız coğrafya ile sınırlı kalmaz. Adını, sanını bilmediğiniz bir sivil toplum kuruluşu ya da dünyanın farklı coğrafyalarında kişisel meçhul bir el uzanır sizin yaralı yüreğinize. Maddi yardımlardan öte bir anlamı vardır size uzanan bu ellerin. Bazen de bir yardım kolisinin içine gizlenmiş kâğıtta bir çocuğun duygu yüklü sözcükleri yaşadığınız tahribatı sağaltmaya merhem olur.

Yıkılan binaların enkazı altında kurtarılmayı bekleyen bir sesin yankısı yukarıda bekleyenleri   derin bir sessizliğe sevk eder. Bir canı kurtarma telaşı ve sevinci başlar. Bir insanın yaşamasına vesile olmanın dayanılmaz duyguları tüm bedeninizi sarar. Zaman makinesi ile artık yarış halindesiniz. Kurtarma ekiplerinin sedyede yatan kişiyi ambulansa yetiştirme telaşına ortak olursunuz. Böyle durumlarda sağ kurtarılan her bireyi; her vatandaş kendi umut hanesine başarı diye yazar düşünmeden. Hayatlar böyle hayat bulur insanın yaşam serüveninde.

Elâzığ ve Malatya’da yaşanan deprem için çok şey yazılabilir. Ancak insanın belleğine kazınan bazı anlar ve görüntüler silinmez ömür boyu, bizimle yaşar. Bunlardan birisi de Elâzığ’ da UMKE görevlisi Emine Kuştepe’nin enkaz altında ve yaşam savaşı veren Azize ile konuşup onu yönlendirmesinin bizlerde bıraktığı silinmez görüntüsüdür. Söz konusu olağandışı çaba ve görüntüler felaketlerin sembolü olurlar. Ayrıca bu özverili çabalar bizi hayata sımsıkı bağlar.

 Hayat bazen insana az ya da fazla bir yaşam alanı tanır. Günlük hayatın koşuşturması arasında çoğu zaman bunu anlayamayız. Ancak insan bazı olumsuzlukları yaşayınca bunun farkına varır. Yaşanan olayların bizi ilgilendirmesi veya ilgilendirmemesinin artık bir ayrıcalığı yoktur. Ülkemizde veya dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir doğa felaketi, savaşlar ve diğer insanlık suçlarına karşı hassasiyetimiz daha da artmıştır. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı düşüncesi zihnimize kazınır. Bir de küçük dünyamıza hapsettiğimiz bencil duyguları atabilsek! Her şey daha güzel olur. Çünkü her şeyde insanın iyi ve kötü izleri vardır. Gerisi yazgıdır.

 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
19Nis

KÜTÜPHANEM DAĞILIRKEN

28Şub
21Şub

5 Milyon Kişi Neden Yalnız?

02Şub

Bir Gecede Kaybedilen Yarınlar

10Ara

PISA Neden Önemli?