İKİ ŞEHİR VE “KİTAPKAFE” - Recep ÖREK

İKİ ŞEHİR VE “KİTAPKAFE”


Temmuz başında çıktığım tatilin büyük bir kısmı-zorunlu nedenlerle-İstanbul 'da  geçti. Türkiye'nin en büyük metropolünün karmaşıklığına ayak uydurmak Anadolu'dan gelen insanlar için birçok zorluğu barındırır. Bu zorluğa rağmen sizi buraya bağlayacak o kadar çok neden var ki... Tarihsel zenginliğin kuşattığı bu kentte; kültür,sanat ve finans lokasyonlarının yoğunluğu önceliklerinize göre sizi bir seçime zorlar. Çünkü bu kentte gerçekten hayat başka akıyor.Zaman mefhumu da sanki kendini yeniden tanımlıyor. Alışkanlıklar, insan ilişkileri,yerleşik kurallar bir başka işliyor bu şehirde.

İstanbul'u  tüm yönleriyle arkanızda bırakıp Ankara'ya geldiğinizde düzenli hayatın sarmaladığı ve bürokrasinin konuşlandığı yüksek mat binalar arasında İstanbul'un o koşuşturmasının izleri silinirken  artık yeni bir hayat fazına geçtiğinizi hissedersiniz. Bu minvalde Ankara'nın en güzel yanı bürokraside olduğu gibi hayat yavaş ve kuralına göre işliyor.Bu da sizi İstanbul'a göre daha az yoruyor.

Farklı özelliklere sahip bu iki kentte, Ankara' da bazı şeyleri bulmak  daha kolaydır. Hedefe ulaşmak için küçük bir araştırma yeterli olurken İstanbul çok merkezli bir yapıya sahip olduğu için bazı mekanları keşfetmek veya ulaşmak daha çok zaman alıyor.Benim gibi kitaba ilgisi olanlar, her iki şehirde de kitapçılara uğramadan yapamazlar. İstanbul'da kaldığım süre içinde işlerimin yoğunluğundan kitapçılara pek uğrayamadım.Değerli yayıncım Şeref Yılmaz'ı ziyaret etmekle yetindim.

Kitapçıları gezmeyi Ankara'ya bıraktım.Yıllardır düzenli olarak yılda en az bir kez Ankara'ya gitmeme rağmen 2  yıl önce açılan büyük bir kitabevini gözden kaçırdığımı sonradan öğrendim.Değerli eğitimci dostum Metin Benli böyle bir yerden bahsedince ilk işim Cukurambar'daki Limankitap kafeyi ziyaret etmek oldu. Klasik müzik eşliğinde  içeriye girdiğinizde temasına göre sıralanmış büyük bir kitap limanı(!) sizi   karşılıyor. Dergi reyonlarını geçip biraz ilerleyince kitapların size gülümsediği duygusuna kapılıyorsunuz. Benim gibi kitaplara düşkün olanlar için bulunmaz bir ortam.Çok acıkıp zengin bir menüyü karşısında bulan bir çocuğun aynı anda birçok yiyeceği tatma duygusu  neyse bende onu yaşadım.Tüm kitaplara  bir anda sahip olmak istedim.Liman kitapkafe  gerçekten  insana böyle bir duygu yaşatıyor.

Bu Kitap kafe daha önce karşılaştıklarımdan farklı bir tasarıma ve kitap zenginliğine sahip. İki katlı  mekan dinlenme, okuma ,yazma, çalışma ve birden fazla yiyecek- içecek birimlerinden oluşuyor. Alt katta birçok kitapevinde  olduğu gibi kitaplar sınıflandırılmış. Ancak diğer kitapevlerinde karşılaşmadığım "Diğer Ülkeler" ve " Ortadoğu Edebiyatı" ilgimi çekti. Özellikle Ortadoğu standındaki kitapların Fransız Edebiyatının kapladığı alanın dörtte biri kadar bile olmayışı bu coğrafyanın edebiyattaki geri kalmışlığını ortaya seriyordu. Bu bölümdeki kitapların çoğu da İran Edebiyatına aitti. Geri kalan kısmı Halil Cibran ve Necip Mahfuz gibi yazarların kitaplarıyla doldurulmuştu. Üst kat  ise genellikle ünlü Türkiyeli yazarlara ait standlardan oluşuyor. Ayrıca üst katta okuma  salonları ve çalışma alanları oluşturulmuş. Sessizce kitap okuyarak veya herhangi bir konuda çalışma yapılması olanakları sunulmuş. Okuma ışıkları bile olan mekanın bu kısmı gerçekten iyi tasarlanmış. 

Bu tür mekanlar ülkemizde  okuma yazma alışkanlığını arttırabilir mi sorusu ise zihnimde asılı kaldı. Umutsuzluğu bir tarafa bırakıp öğrencilere ,yetişkinlere okuma ve yazma alışkanlığı kazandırmak için bu tür yerlerin her ilde değişik ölçeklerde yapılması kitaba ilgiyi arttıracağını düşündüm. Ayrıca kentlere  bu tür mekanların kazandırılması kültürel anlamda bir farkındalık oluşturacağı da kuşkusuzdur.

 Yazıyı Fernando Pessoa 'nın sözüyle bitirirsek: “Hayatı görmezlikten gelmenin en iyi yolu edebiyattır.”

 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
19Nis

KÜTÜPHANEM DAĞILIRKEN

28Şub
21Şub

5 Milyon Kişi Neden Yalnız?

02Şub

Bir Gecede Kaybedilen Yarınlar

10Ara

PISA Neden Önemli?