Kavramlara Dair Mülahazalar - Şakir ALBAYRAK Eğitimci&Yazar

Kavramlara Dair Mülahazalar


Kelimelerin anlamları insan ruhunun kılavuzlarıdır. Anlamını bilmediğimiz kelimeye dair bir davranış belirtisinden söz etmek mümkün değildir. Bu yüzden herkesçe bilinmeyen bazı kelimeler, cümlede kullanılır ki anlaşılmayanların sözlükten bulunmasını teşvik ile okuyucunun davranışlarında bir kıpırdama oluşsun. Bu sebeple yazar ve şairlerin dil gelişiminde öncü olduklarına hükmedilmiştir. Şairler, ahenk tutturmak için uygun kelimeleri gün ışığına çıkarırlar, yazarlar da anlamı güçlendirecek çarpıcı, uyarıcı kelimeler kullanmaya dikkat ederler. Bunlar da insan ruhunda kıpırdanmayı bırakın dörtnal(doludizgin)  hareketine sebep olurlar.

Buradan bazı kelimelere işaret ederek ilerlemek istiyorum.
Anadilimizde kullandığımız “akrabalık ilişkilerini belirten kelimler dikkatimi çekmiştir. Hiç düşündünüz mü bu kelimelerin ikişer heceden(İstisnalar kaideyi bozmaz) kurulu olduğunu? Kelimelerimiz: Ana (Anne),baba, çocuk, dede, nine(nene), kardeş, abla, amca, hala, dayı, teyze, yeğen, oğul…

Kullandığımız alfabenin ilk harfiyle “Ana” kelimesinin, ikinci harfiyle  “Baba” dördüncü harfiyle “Çocuk” …
Hep bunları düşünmüşümdür. Akademik dilcilerin bunlarla ilgili bir açıklamalarının olup olmadığını da araştırmadığımdan bilmiyorum. Doğrusu merakım gitmiş değildir.

Bazı kelimeler de var ki muadilleriyle beraber etüt ettiğimizde kullanılmaları tamamen yanlıştır. “Sanık” kelimesinin yapıca ve anlamca doğruluğu yanında ”Tanık” kelimesi yapıca doğru olmakla beraber anlamca yanlıştır. Sanık, sanmakla ilgili suçlu sanılması, adam sanılması, âlim sanılması… gibi San- fiilinden türemiş bir kelime. Güzel… Tanık kelimesi, anlamıyla mütenasip bir kullanım alanına maalesef sahip değil. “Tanık” kelimesi, günümüzde tanıyan, şahit, anlamında kullanılıyor. Kelimenin yapısına göre anlamının “tanıyan “ değil  ”tanınan “ olması icap eder. Zıddını kullanmaya devam ediyoruz. Gerçi “Galat-ı meşhur, lügat-i fasihten yeğdir.” hükmü geçerlidir ama durup dururken biri, bir yerde, bir kelime söyledi diye anlam ve yapıları kurban etmeye ne lüzum var.

Sevgili kelimesi de kurban kelimelerdendir.” İfade ettiği anlam ile hiç alakası yoktur.” desem de çarpık alakası var.
Bilgisi olana hiç şüphesiz “Bilgili” deyiverirken sevgisi olana neden “Sevgili” demiyoruz da sevdiğimize “Sevgili” diyoruz. Bunun sebebinin, “Aşkın gözünün kör olması” olduğunu sanmıyorum. Yanlış yapıp yapıp galat-ı meşhura sığınmanım âlemi yok. “Sevgili” kelimesinin kullanırken beni seven anlamında kullansak sorun yok. “Benim sevdiğim.” anlamında kullanıyoruz.   Sorun burada. Bunları yanlış kullandığımızdan mı işler düzelmiyor, doğru kullansak sorunlar bitecek mi gibi sorularla içli dışlı olabilirsiniz. Elbette ki dildeki yapı, anlam, ses sorunlarının çözülmesi;  sevgi, saygı, takdir duygularımızı besleyecektir. Bu sorunların behemehâl çözülmesi gerekir. Hatta bu yanlışların giderilmesi, siyasî, içtimaî ve ekonomik sorunların çözüm sebebi değil.

Öteden beri sık sık kullanılan “Yazılı basın” “ Sözlü basın” kavramları da bu cümledendir. Yazdıklarımız söz değil midir? Öyleyse sorun nerede? Biri çıkıyor mevkiinin verdiği güçten müstefiden bir söz söylüyor. O söz yayılıyor. Sezar’ın dediği gibi oluyor: Ben söyleyince Rumcadır. Yazılı basından maksat  “matbuat” ise “Yazılı” sıfatı icab etmez. “Basın” deyince anlaşılıyor. Öyleyse işi ehline havale edip doğrusunun söylenmesi sağlanmalıdır.” Yazılı basın “ dan gazete v.s. kast ediliyorsa “Sözlü basın” dan kast edilenin sesli yayınlar olması icab eder çünkü sesi de yazıyı da sözle belirtiyoruz. “Sesli yayınlar” demek mi zor geliyor. Demeye de gerek yok çünkü her birinin nevi sahsına münhasır ismi var. Tv,Radyo…

Buradan teklifim olsun. “KURUMLARIN SEKRETERYASINA VEYA KALEM OLDALARINA TÜRKÇE ‘NİN YAPISINA, İMLASINA, TENKİT İŞARETLERİNE VUKUFU OLANLARIN ZORUNLU OLARAK İSTİHDAMININ TEMİN EDİLMESİ GEREKİR.”

Diğer taraftan yazmama sebep olan konuyu açmadan yazıyı bitirmeyeyim.  Bu, Şu, O sıfat ve zamirlerinin kullanımında saygı ve saygısızlık unsurlarının aranmasının, kelimelerin kullanımıyla hiç alakası yoktur. “Bu, arkadaşım Leyla.” Takdiminden Leyla’nın istihfaf edildiği zehabına kapılmasına hiç lüzum yoktur. Bahusus gençler arasında geçici gerginliğe sebep olan bu durumun bilinmesi gerekir. “Bu” zamirini kullanarak takdim etmek, mukaddemin küçümsenmesinin sebebi değildir. Küçümseme kavramları üzerinde durmağa değmez. 

Sohbet ve takdimlerimizde saygının belirtilmesi, SAYILGIN (Saygı gören, saygı gösterilen) kişinin bir kişi olmasına rağmen onun takdiminde çokluk ifadesinin kullanılması ile mümkün olur. “Bakan beyler sizi kabul edecek efendim.” ibaresinde, bakanın bir kişi olmasına rağmen bey yerine beyler kullanılması gibi.

Basit işlerle meşgul olduğumu düşünenler olabilir. Her dil, basit gözükebilir çünkü ana dilidir. Konuşma hayatımızda kimse kaideler yönünden konuya bakmaz. Konuşanlar için anlatmak anlaşılmak, konuya vukuf bakımından hem fikir olabilmek önemlidir.

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!