Gazi KARABULUT

ALİ METİN TOKDEMİR'E MEKTUP

Gazi KARABULUT

Bey’im,

Bilirim faniyiz.

İman ederiz ölüme ve sonrasına.

Nitekim klavyenin tuşlarına basarken fondan Abdürrehim Heyt de:

“Çinengge ah Anam

Zem zem koyup birey disem sen yok” diyor.

Evet, dünya için yoksun ama yüreğimizde varsın.

Çünkü zor zamanların gür sesi oldun ülküler namına.

Vazgeçmemenin ne demek olduğunu öğrettin bir nesle. Mücadelenin kutsiyetini işledin ilmek ilmek yorgun yüreklere…

Türklüğü nakış nakış işlerken kuşaktan kuşağa, İslam’ı ayet ayet yaşamanın ulviyetini ulaştırdın Anadolu’nun dağına, taşına.

Kimi “Boş ver” dedi.

Bazıları “Bırak bu işleri… Bak herkes bir yolunu buluyor…” diye akıl verdi(!)

“Sana mı kaldı ilden ile, beldeden beldeye parasız pulsuz yollara düşmek.” diyenler de az değildi.

Sadece acı acı güldün hakikatten bihaber bu hodgamlara…

Bilemediler iman ettiğin ülkünün yüceliğini.

Anlayamadılar uğruna verilen canların, yok edilen yılların anlamını.

Fark edemediler emanetin yüceliğini…

Zaten sen de aldırmadın beylik sözlere, ruhsuz yüzlere, umarsız efendilere…

Anadolu’nun kavruk yüzlü yiğitlerine, masum yürekli hanımefendilerine seslendin canhıraş bir feryat ile…

“Şunu yaptın, bunu yaptın,” demeyeceğim. Bu, seni anlayamamak olur. “Şu çileleri çektin, bu acıları yaşadın” da demeyeceğim. Hepsini bile bile yaptın. Her şeyin farkındaydın.  Vefayı bilmeyenlere “Ahde vefasızlığın imansızlık” olduğunu haykırırken de “Aynı tastaki çorbaya kaşık sallayan insanları, karşı karşıya getirmenin vebalini hiç kimse ödeyemez.” derken de hem o günün aymazlarına hem de bugünün politik cambazlarına seslendin.

Ülkülerin gökteki yıldızlara benzediğini, onlara ulaşılamasa da o yıldızlar sayesinde yönümüzü tayin edebileceğimizi ifade ederken; uzak uzak diyarlara selam gönderdin.

Kendini unuturken koca dünyada, yaşamanın bir yüce dava uğruna anlamlı olacağını gösterdin kısacık ömründe…

Söyleyecek söz çok da…

Ne bileyim işte…

Çok da içimden gelmiyor.

Bir sorumluluk gereği şunu hatırlatayım da yavaş yavaş bitireyim mektubu…

Önüne gelen; senden duymadığım, bir yerde okumadığım bir sözünü paylaşıyor resminle birlikte:

“ÜLKÜCÜLÜK BAZEN EVİNİN BİR KÖŞESİNE ÇEKİLİP; LEKESİZ, ONURLU BİR ŞEKİLDE YAŞAMAKTIR." diye

Yok be Reis!

Senin böyle bir sözün yok.

İşin aslını bir daha hatırlatayım.

Bir yazımda şöyle yazmıştım:

“… Zannederim 1995 yılıydı. Ankara’da yürütmeye çalıştığı çelik kapı işinin bulunduğu büroda hüzün barındıran hâline ve cümlelerine şahit olmuştum. Oradaki anlattıklarından çıkardığım ve “Ülkücülük bazen evinin bir köşesine çekilip lekesiz, onurlu bir şekilde yaşamaktır.” şeklinde ifade ettiğim muhteşem dersine şahit olacaktım…”

Yani bu, benim tasavvurumdu.
….
Şimdi sana nasıl hitap edeyim bilemedim.

Şüphesiz ki Ülkü Ocakları Genel Başkanımızdın. Ama “Ağabeylik” sana daha çok yakışıyor be Reis!

İyi ki seni tanımışız.

Yoksa nasıl dayanırdık bunca ülküsüzün, ülküsüne ihanetini…

Yoksa nasıl direnirdik beklentili siyaset bezirgânlarının tezgâhlarına…

Yoksa nasıl mücadele edebilirdik bu hokkabazlarla, her şeye rağmen vazgeçmeden…

Ezcümle:

Hâlâ aynı fikri zeminde, aynı inançla, aynı ülkülere, aynı kararlılıkla hizmet ediyorsak çok şey borçluyuz sana Reis!

Öyleyse ne diyelim!

BİR METİN TOKDEMİR VARMIŞ, VAR OLSUN!

ALİ METİN TOKDEMİR'E MEKTUP
 

Yazarın Diğer Yazıları