Nuri GÜRGÜR

PKK'yı Terör Örgütü Saymamak Tatsız Bir Şaka mı?

Nuri GÜRGÜR

Altı ay kadar önce PKK terör örgütünün Öcalan’ın isteği üzerine kendini feshettiği, silah bıraktığı haberleri ülke gündeminin ilk sıralarında yer alıyordu. KCK Yürütme Kurulu Üyesi Besi Hozat’ın da aralarında olduğu 30 kişilik PKK grubunun tiyatral görüntüleriyle silahların yakıldığı ilan edildi. Bu propaganda gösterisinden bir gün sonra KCK sözcüleri “artık sıranın diğer tarafta” olduğunu, gereken adımların atılmaması halinde bu eylemlerinin ilk ve son olacağını ifade ettiler. Nitekim o tarihten bu yana başka bir gösteri yapmadılar; tam tersine Türkiye’den çekiliyoruz diyerek silahlarıyla birlikte K. Irak’taki yeni mevzilerine yerleştiler. Bu tiyatral propaganda eylemi, terör örgütünün silahlı varlığını kararlılıkla koruduğunu gösteriyor.

Geçen hafta, bu konuda çalışma yapmak maksadıyla kurulan komisyonu temsilen üç kişilik heyetin, Öcalan’ın isteğine uyarak İmralı’ya gitmesi tartışılır bir tercihti. Yasama organını temsil eden resmi heyetin terör mahkûmuyla bir masa etrafında eşit şartlarda görüşme yapması, kim ne derse desin doğru olmamıştır, meşruiyet kazanarak terörist sicilini temizlemek isteyen Öcalan’ın hukuken ibra edilmesinin yolu böylelikle açılmış oluyor.

Bu görüşmeden iki gün sonra Öcalan’ın DEM heyetiyle görüşmesinde söyledikleri bu süreçte nelerin yapılmasını istediğini kısaca işaret ediyor: “Bu süreç Kürtlerin Cumhuriyete hukuk yoluyla katılmasını sağlama ve demokratik cumhuriyeti en geniş toplumsal mutabakatla inşa sürecidir. Özgün ve bütüncül hukuka dayalı bir barış yasasının gerçekleşmesi ile siyasi şiddet ve demokrasi dışı müdahale olgusu Türkiye gündeminden çıkacaktır. 27 Şubat açıklamamız bu açıdan yol gösterici bir programdır”.

İçeriğini ve arkasını açıklamadığı “demokratik cumhuriyet, özgün ve bütüncül barış yasası” gibi kavramlardan nelerin kastedildiğini, Besi Hozat kod adlı terörist zehirli bir dille açıkladı.
Besi Hozat Kandil’de terör örgütünün çekirdek kadrosundan en etkili isimlerden biri; KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı. Bundan dolayı söyledikleri şahsi düşüncelerinin ötesinde örgütün görüşlerini yansıtır. Geçen haftaki sözlerine medyada pek az yer verildi. Türkiye’ye karşı son derece küstah, saldırgan, ağır tehdit ve hakaret içeren ifadelerin çözüm sürecine zarar vereceği düşünülerek yayın yöneticileri muhtemelen ikaz edilmiş olabilirler. Ama bu ifadelerin üzerleri örtülmemeli, doğru karar verebilmek için özellikle bazı kritik isimlerin ne düşündükleri bilinmelidir.

Besi Hozat (Fatma Yılmaz) Türkiye’nin varlığını, Kürt-Türk birliğini hukuki eşitlik temelinde sağlayarak koruyabileceğini, aksi halde geleceğinin karanlık olduğunu iddia ediyor. “PKK kadroları af istemiyor, hiç kimse suç işlememiştir. Af suç işleyenler için uygulanır. Biz suç işlemediğimizden Af istemiyoruz. En tepedekinden bu örgüte en son katılan savaşçısına kadar özgürlük yolu açılmalı. Bu insanlar demokratik siyaset yapacak, demokratik toplum için çalışacak.”

Besi Hozat’ın ardından iki KCK sözcüsü daha benzer ifadeleri kullandılar. Türkiye ile ancak eşit şartlar altında görüşerek, Kürtlerin varlığının anayasal güvence altına alınarak, gerekli yasal düzenlemeler yapılarak çözüm sağlanacağını söylerken af istemediklerini tekrarladılar.
PKK ve İmralı cenahından kendilerine rahat siyaset yapabilecekleri elverişli bir ortam temini çabaları sürüyor. Diğer yandan komisyonun Meclise sunacağı raporla ilgili partilerin önerilerini içerecek rapor için hazırlıkları başladı. AK Parti’nin çözüm konusunda radikal bir adıma hazırlandığı duyuluyor. Parti adına sürece ilişkin çalışmaları yürüten temsilcilerin komisyona sunacakları önerinin esasları basına yansıdı; bu görüştekilere göre PKK kendini feshederek hukuki varlığına son verdiyse ve durum Devletin ilgili organları tarafından onaylanıyorsa artık terör örgütü olarak nitelendirilemez. PKK böylelikle bir terör örgütü olmayınca mensupları da terörist sayılmayacak. Bu suçlamayla ceza alanlar serbest kalacaklar, açılan davalar da düşecek. Böylelikle örgüt ve mensupları ibra edilince beş bin civarında oldukları tahmin edilen KCK ve PKK’lı, toplumsal ve siyasi hayata serbestçe katılma imkânını bulacaklar.

Haberi şaşkınlıkla ve tatsız bir şaka olması umuduyla okudum. Ama şimdiye kadar maalesef yalanlama duymadım. Besi Hozat ve yoldaşlarının tasavvur ettikleri ortam çözüm adına gerçekleştirilmek istenir mi? Temel hukuk, ceza ve infaz kurallarıyla bağdaşması mümkün olmayan bu tuhaf yorumu Meclis’te belli bir sayının üzerinde destekleyenler bulunur mu? Daha dün denecek zamanda, 2015-2016 yıllarında Güneydoğu’da ondan fazla il ve ilçede Suriye’dekine benzer “özerk bölgeler” kurmak amacıyla ayaklanmaya yeltenenler kimlerdi, hangi örgüttü? Bir yıla yakın süren çatışmalarda 400’den fazla şehit verdik, ama terör örgütünü tam anlamıyla ezdik, pişman ettik. Bu girişimi yapanlardan bir kısmı teslim oldu, yargılandılar cezaevine konuldular. Şimdi bunlara “siz aslında terörist değilmişsiniz, haydi çıkın serbestçe yaşayın” mı denilecek, haydi canım sende.

Silahlı mücadeleden hukuki ve insani nedenlerle değil mecburiyetten vaz geçiyorlar. Çözüme, terörsüz Türkiye’ye elbette evet diyoruz. Fakat bunun diyeti millî devletten ve kuruluş ilkesinden taviz olmamalı. Kürtçülüğü silah kullanarak başaramayınca siyasi kanallardan yapmaya yöneliyorlar. Hayret duygumu son dönemlerde yitirmiş olduğumdan bu kadar da olmaz diyemiyorum. Çok bilinen şarkının bir cümlesine takılıp kalıyorum… “...titrerim baktıkça istikbalime” Asla korkudan değil, ama ülkemin geleceği açısından çok endişeliyim.

Bu yazı daha önce Sn. Nuri GÜRGÜR'ün Sosyal medyasında (Facebook) yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları