Recep ÖREK

Bozkırdaki Modern Kent

Recep ÖREK

Hafta sonunda,  hafta içinin yoğunluğundan sıyrılmak için alternatifler ararken yanı başımızda duran Eskişehir’e gitmeye karar verdik. Son zamanların popüler şehri...  Bu şehirden geçip başka yerlere giderken uğramışlığım vardı ama şehrin derinliklerinden süzülen kültürüne, mimarisine kısacası kentin atardamarı niteliğindeki Odunpazarına gitmemiştim.  Şehrin kalbi zaten bu merkez ilçede atıyor. Bu kent hakkında övgü dolu yazıları okuduğumda bunun tanıtım- halkla ilişkiler bağlamında topluma yansıtılan bir abartı olabileceğini düşünmüştüm.  Oysa karşılaştıklarım bu övgünün ötesinde idi. Birbiriyle uyum gösteren şehrin mimarisi, Porsuk çayı, şehri ağlarla saran tramvay hattı, üniversiteleri, modernitesiyle,  geçmişin kültürel birikimini bugüne harmanlayan müzeleriyle Anadolu’nun bu bozkır kenti adeta sınıf atlamış. Daha çok kültür-sanat turizmi alanında kendini konumlandırmış olan Eskişehir, yılda binlerce turistin uğrak yeri oluyor.

Ankara’dan bu kente gitmek için en ideal yol hızlı tren. Ankara’dan 08.40 treniyle yola çıkıp bir saat yirmi dakika sonra Eskişehir’e indiğinizde şehrin merkezi sizi karşılıyor.  Genellikle istasyonlar şehrin biraz dışında yer alır fakat Eskişehir’de tren istasyonu şehrin içinde kalmış. Kısa bir yürüyüşten sonra kente farklı bir ambiyans katan Porsuk çayı ile taçlanan merkezinde kendinizi buluyorsunuz. Tarih, eğitim, kültür, sanat ve modern yapısıyla İç Anadolu’nun bozkırında adeta bir yapay şehir inşa edilmiş. Şehrin trafiksiz alanında yürürken mutluluk ötesi duygular yaşıyorsunuz. Yeşillikler içinde masumca güne hazırlanan bu kültür kenti sabah saatlerinde size “hoş geldiniz “ demek için sabırsızlandığını hissediyorsunuz. Sokaklar kalabalıklaştığında kent sanki daha sessizleşiyor. Ağır ağır akan Porsuk çayı ise yarınlara umutlu bakmanızı sağlayacak yaşam iksirinden parçalar bırakıyor yüreğinize.

Eskişehir, kendine özgü bir ekosistem oluşturmuş. Sahip olduğu coğrafyayı, tarihi, yer üstü ve yer altı zenginliklerini verimli şekilde yapılandırarak kendisinden bahsetmeyi başarmıştır. Atatürk Müzesi, Tayfun Talipoğlu Daktilo Müzesi, Kurtuluş Müzesi, Balmumu Heykel Müzesi, Hafız Ahmet Efendi Konağı, Oya Ersen Oya Müzesi, Ataol Behramoğlu Kitaplığı ve Edebiyat Müzesi, Kazan Tatarları Kültür Müzesi, Odun Pazarı Modern Müzesi gibi onlarca müze bir arada bulunuyor. İnsanı tarihsel ve kültürel bir yolculuğa çıkaran müzeler yerleşkesi;  gerçekten iyi düşünülmüş, iyi tasarlanmış ve geleceğe birçok değeri taşıyacak niteliktedir.  
Modern caddeler, saygılı insanlar ve sakin sakin akan Porsuk çayı etrafına dizilmiş restoran ve kafeler sizi sevgiyle selamlıyor. Yerli turist gruplarının yoğunlaştığı müzeler bölgesine giderken gördükleriniz,  sizi Anadolu’nun tarihçesinin yazıldığı tarihsel bir kültür- sanat şöleni ile buluşturuyor. Bu kadar müzenin bir arada olduğu bir şehirle ilk defa karşılaşıyorum. Eskişehir’in hep abartıldığını düşünürdüm oysa gerçekten bir kültür- sanat, tarihi dokunun müzelerle ölümsüzleştirildiği ve Anadolu’nun karakteristik özelliklerinin sergilendiği bir kent olmanın haklı gururunu yaşıyor. Burada hayata olumlu bakacak o kadar çok şey var ki,  hiçbirinden vazgeçmek istemiyorsunuz. Çi böreği, met helvası ve lüle taşı aksesuarları bu şehre ayrı bir farkındalık katarken, insanların yüzündeki mutluluğa tanık olmanın sevinç gamzeleri yüzünüzde beliriyor.

Şehri gezerken insanların sakinliği, yüzlerindeki tebessüm, kendileriyle barışık olmaları bu kentin kültürel ve sanatsal birikimin insan davranışlarına yansıdığını düşünmeden edemiyor. En azından Odunpazarının yoğun ve hareketli sokaklarında bu izlenimi ediniyorsunuz. Bağırıp, çağıran, müşteriyi taciz edercesine mekânlara davet eden ve sokaklarda yürümenize engel olan olumsuzluklarla karşılaşmıyorsunuz. Tarihine, kültürüne sahip çıkan ve bunun yanında modern yaşamın da ekseninde büyüyen bu kent insana; gelecekten umutlu olmayı sağlayacak büyük bir müktesebata sahip. Şehirden ayrılmak istemiyorsunuz.  Gece ışıklarının gölgesinde Porsuk çayının kalbinde çayınızı yudumlamak istesek de dönüş yolu için zaman daralıyor. 19.30 tren saatinin yaklaştığı anın tedirginliği eşliğinde tren istasyonuna doğru yol alırken yolculuğunuza eşlik eden yağmur damlacıkları sizi uğurlamanın telaşındalar.  Ankara’ya doğru yol alan trenin camından gözyaşı gibi dökülen yağmur damlalarını arkanızda bırakmanın duygusal ağına düşüp” Elveda Eskişehir”  demekten başka bir şey aklınıza gelmiyor... 
 

Yazarın Diğer Yazıları