Kavramsal olarak çok önem atfederiz bu kelimeye. Prestij; bir bireyin, bir yapıtın ya da bir düşüncenin üzerimizde kurup sürdürdüğü bir çeşit egemenliktir. Saygınlık kavramının sınırlarını aşan bu kelime günümüzde daha çok karşımıza çıkıyor. Benliğimizdeki eleştiri mekanizmasını felce uğratarak içimizi hayret ve saygı ile doldurmaktadır. Prestijin yaygın eş anlamlıları otorite, itibar, nüfuz ve ağırlıktır. Prestij daha çok bir statünün, mesleğin, kurumun veya dış görünüşün sağladığı toplumsal değeri, itibarı ve üstünlüğü ifade eder. Fransızca kökenli bu sihirli kelime "başkalarının zihinleri veya davranışları üzerinde uygulanan güç" anlamına gelse de, daha çok, mükemmellik veya üstünlük ününün sağladığı üstünlüğü ifade eder. Zaten Fransızların kendilerini farklı görme gibi alışkanlıkları var. Bunu edebiyat, sanat ve kültürle besledikleri için özgüvenleri de oldukça yüksektir.
Prestijden bahsederken statüden bahsetmemek olmaz. Çünkü prestijle anlam ilişkisi olan statü, insanın yaşam izdüşümünü bir gölge gibi takip eder. Statüye kafa yoranlardan biri de yine bir Fransız’dır. Statü Endişesi adlı kitabında konuyu enine boyuna irdeleyen Alain De Botton; Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü korkusu ve başarısızlığımızın toplum tarafından acımasızca yargılanacağı hissi insanı tedirgin ediyor. Bir başka deyişle, evrensel bir endişeye, statü endişesine ayna tutuyor. Alain De Botton, yine zarafet ve incelikle statü endişemizin nereden kaynaklandığını ve onu yenmek için neler yapabileceğimizi bu çalışmasında ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Felsefecilerin, sanatçıların ve yazarların yardımıyla, statü endişesinin tarihsel öyküsünü ve tarih boyunca bu endişeyi yenmeye çabalamış hareketleri ayrıntılı bir şekilde inceliyor. Toplumun acımasız yargılarına karşı kalkanlar edinen ve bu yolla mutluluğa ulaşmaya çalışan filozofların, bohemlerin, komedyenlerin, şair ve ressamların bir resmi geçidini sunuyor.
Bu yazıyı yazarken aklıma bir de Prestij filmi geldi. Film, 19. yüzyılda hızla değişmekte olan Londra'da başlar. Sihirbazların ileri derecede saygı duyulan ve gizemli kişiler olarak kabul edildikleri bu dönemde, genç sihirbaz Robert Angier (Hugh Jackman) ve Alfred Borden (Christian Bale) şöhret olma yolundadırlar. Angier'in eşi Julia (Piper Perabo) yaptıkları bir gösteri sırasında kaza sonucu ölünce, olaydan Borden'i sorumlu tutar. Bu olay iki sihirbazın arasında ömür boyu sürecek olan düşmanlık ve rekabetin başlangıcı olur. Film, prestij mücadelesinin farklı bir versiyonu olarak sinema endüstrisinde önemli bir yere sahiptir.
Hayat yolculuğunda insanların önüne döşenmiş statü ve prestiji korumak için hep dinamik bir süreci yönetmek gerekiyor. Bu iki kavramı beslemek kolay değil. Birbiriyle yakından ilişkili olsa da, sosyolojik olarak farklı anlamlar taşır ve birlikte toplumsal hiyerarşiyi ve etkileşimleri şekillendirir. Gelişmiş toplumlarda kazanılmış statüler daha fazla önem taşırken, geleneksel toplumlarda atfedilen statülerin belirleyiciliği daha yüksektir. Statü toplumsal bir pozisyonu ifade ederken, prestij bu pozisyona ve onu dolduran bireye toplum tarafından verilen değeri temsil eder. Bu iki kavram, bireylerin sosyal çevreleriyle etkileşimlerini, güç ve etki alanlarını belirleyen, toplumsal tabakalaşmanın ve hiyerarşinin anlaşılmasında vazgeçilmez unsurlardır.
Statü ve prestij arasındaki ilişki bazen çok karmaşık bir hal alabiliyor. Statü prestijin kaynağı olduğu için genellikle prestij statüden doğar. Toplumda yüksek statülü meslekler veya konumlar yüksek prestij taşır. Bazen de prestij statüden bağımsızlaşabilir. Birey, statüsünden bağımsız olarak kişisel başarıları, etik davranışları veya karakteri ile de prestij kazanabilir. Statünün gerektirdiği performansı sergileyemeyen bireyin prestiji, yüksek statüsüne rağmen düşebilir. Statü gibi prestij de toplumun değişen değer yargılarına göre dinamik bir yapıya sahiptir. Geçmişte çok saygın görülen bir statünün prestiji zamanla azalabilir.
Bu iki kavramın peşinde koşmak bazen insanı mutsuz da edebilir. Çalışmak, üretmek ve ilişkilerde insani değerlerin merkeze konulduğu durumlarda kendiliğinden oluşan saygınlık ve statüler de azımsanmayacak kadar çoktur. Bu kavramlara takılmadan yapacağımız olumlu şeyler ve beklentileri karşılama potansiyelimiz hayat yolculuğunda daha değerli olabilir. Bu nedenle hak edilmiş prestij daha anlamlı ve sürdürebilirliği fazladır. Yoksa hak edilmemiş statülerin sağladığı prestij bir gün sönümlenebilir. Arkamızda ise sadece “anlamsız bir geçmiş” kalır…