Recep ÖREK

Yüzyılımızın Karmaşıklığı

Recep ÖREK

İnsan yaşamını etkileyen birçok tehlike tarafından kuşatılmış bir çağdayız.  21.yüzyılın ilk çeyreğine bile çok şey sığdırdık. Böyle giderse bu yüzyılın her çeyreğine bir yüzyıl sığacak gibi…  Her şey çok hızlı ve değişkenlerle dolu. Tehlikelerin zirve yaptığı ve insan hayatının doğal süreçlerden uzaklaştığı bir çağdayız. Modern çağın dijital süreçlerinin mahkûmluğunu yaşıyoruz. Bir taraftan özgürlük isteğimiz diğer taraftan bizi sınırlayan dijital evrenin birer pasif kullanıcısıyız.

Birçok tehlikeye maruz kalmanın çaresizliğini yaşıyoruz. Yerelliğin üzerinde bir gölge gibi dolaşan küresel standartların kulvarlarında yürüyen masum bireyleriz.  Bizim dışımızda gelişen ve sonuçlarında ortaklaştığımız bu yüzyılda her şey asimetrik bir düzlemde yürüyor. Savaşlar, sınırsız rekabet, kuraklık, küresel ısınma, toplumsal sorunlar, kuşak çatışmaları, aşırı bireyselleşme, yalnızlık, sanal yaşamlar, doğa katliamları, aşırı dijitalleşme ve hepsini bir kalemde silen yapay zekâ.

Yenidünya düzeni hepimizi tek tipleştirmeyi başardı. Kapitalizmin sunduğu imkânlara hepimiz yenildik. Üretim ve tüketim üzerine inşa edilen bir dünyada hepimiz bu çözülmenin bir parçası oluverdik. Hayatı bir yarışa dönüştürdük. Bunu yaparken doğaya, insana, hayvanlara kısacası her şeye zarar vererek ilerledik. Geriye bakmayı hiç düşünmedik. Çevre sorununu dert edinenleri, aşırı yapılaşmaya karşı çıkanlara ve besin zincirindeki halkaların bozulmanı kendine dert edinenleri küçük bir kitlenin " gelişmeleri engelleyenler" olarak sınıflandırdık.

Modern yaşamı pet şişede su içmeyle ilişkilendirdik. Her şeyi hazır ve fabrikasyon ürünü olarak tükettik. Katkı maddelerinin yiyecekleri lezzetlendirdiğine inandırıldık. Sonuçta kara bir tablo ile karşılaştık. Literatürümüze mikroplastiklar,  nanoplastikler ve makroplastikler girdi. Kullandığımız ve tükettiğimiz pek çok ürünün mikroplastik saçtığını sonradan farkına vardık. Deterjanlar, kozmetikler, saklama kapları, tek kullanımlık plastiklerin temasına maruz kalmanın acı sonuçları ile daha çok yüzleşiyoruz. Araştırmalar,  nanoplastiklerin beyne kadar ulaştığını, yağ dokusunda biriktiği ve bağışıklık sistemini zayıflattığını gösteriyor.  Ayrıca mikroplastiklerin sadece çevreyi değil, insan sağlığını etkileyen, görünmez bir toksik yük oluşturduğu söyleniyor. Yine araştırmalara göre insan beynindeki plastik miktarının her yıl arttığını ve bunun da birçok hastalığa sebebiyet verdiği ifade ediliyor. Nano düzeyindeki plastiklerin hücre zarından rahatlıkla geçtiği, vücudun doğal mekanizması büyük enerji harcayarak bu toksinleri bertaraf etmeye çalışırken bağışıklık sisteminin zayıfladığı görülüyor.

Bize yalancı bir dünya vaat eden çılgın girişimcilerin bize tanıdığı alanda bir hayat sürüyoruz. Küresel sermaye tüm dünyada kendi ekosistemini oluşturmuş durumda. Yerel firmalar bu rekabetten daha az etkilenmek için onların taktiklerini kullanıyorlar. Artık neyin doğal olup olmadığını bilmiyoruz. Bunu belli aralıklarla Tarım Bakanlığı’nca yapılan gıda denetimlerinde görüyoruz. Herkes az maliyetle çok kazanma üzerine bir strateji kurmuş. Her yıl kar marjının mutlaka artması gerekir gibi bir zorunluluğu kendilerine referans almışlar. Sonu nereye varır bilmiyorum. 
Bir taraftan sağlıksız toplumlar inşa ediliyor, bir taraftan doğa bozuluyor diğer taraftan da yapay zekâ yeni maceralar peşinde koşuyor. Karmakarışık bir dünyadayız velhasıl...
 

Yazarın Diğer Yazıları