Taner ARÇUKOĞLU

Çocukluğu Eksiltilen Çocuklar

Taner ARÇUKOĞLU

Bu ülkenin sokaklarında, atölyelerinde, okullarında ve evlerinin karanlık köşelerinde büyümeyen bir nesil var: Çocukluğu eksiltilen çocuklar.

Kimisi açlıkla, kimisi yoksullukla, kimisi şiddetle, kimisi ise görünmez bir sessizlikle büyüyen…
Bedenleri küçük ama yükleri büyük çocuklar.

Çocukluk dediğimiz dönem; koşmanın, oyuna dalmanın, düşüp kalkmanın, hayal kurmanın zamanıdır.
Ama ne yazık ki bu topraklarda milyonlarca çocuk için çocukluk, bir “arzu”, bir “ihtimal”, bir “umut kırıntısı” hâline geldi.
Çünkü onların hayatında hep bir şey eksik…
Bir tabak yemek, bir çift ayakkabı, bir oyuncak, bir güven, bir tebessüm…

Ve ne yazıktır ki bu eksiklik artık toplumun alıştığı bir manzaraya dönüşüyor.

Sabahları okul çantasını omzuna alıp koşması gereken bir çocuk, bugün sanayi atölyesinin kapısını açıyor.
Pres makinesinin sesi, teneffüs zili yerine ikame edilmiş durumda.
Bir çocuğun işçi statüsünde çalıştırılması; yoksulluğun değil, vicdanın iflasıdır.
Çocuk işçiler, sadece evlerinin değil, bu ülkenin geleceğinin de kırılganlığını temsil ediyor.

Eğer bir çocuk tarlada güneşten önce çalışmaya başlıyorsa;
bir çocuk evine ekmek götürmek için sokakta satış yapıyorsa;
bir çocuk atölyede yağlı makinelerin yanında büyüyorsa…
Orada yalnızca bir ekonomik sorun yoktur:
Orada, çocukluğu gasp edilen bir ülke vardır.

Ve açlık…
Çocukluğun üzerine çöken en ağır gölgedir.

Bugün her dört çocuktan biri okula aç gidiyorsa,
o sınıfta ilk sırada dersten önce açlık oturuyor demektir.
Dünyanın en pahalı tartışmaları sürerken, en ucuz gerçek çocukların boş tabağıdır.

Aç büyüyen bir çocuğun gelişimi eksilir, dikkati eksilir, güveni eksilir, hayalleri eksilir.
Ve toplum, fark etmeden, kendi geleceğini eksiltir.

Eğitimden koparılan çocuklar ise başka bir yaradır.
Okul, bir çocuğun dünyaya tutunduğu yerdir; imkân kapısıdır, eşitlik umududur.
Ama binlerce çocuk, ekonomik nedenlerle okuldan kopuyor, sokakta tutunmaya çalışıyor.
O çocuklar yalnızca birer istatistik değil;
hakkı yenmiş bir kuşağın sessiz kaydıdır.

Ve elbette görünmeyen travmalar…
Evde şiddete tanık olan, sevgisizliğin ağırlığını taşıyan, dijital veya psikolojik baskı altında büyüyen çocuklar…
Bu çocukların yarası dışarıdan görünmez; ama en derin yara onlarınkidir.
Susarlar, ama sessizlikleri bağırır.
Gülerler, ama gözlerindeki eksikliğin izi asla silinmez.

Tüm bu tabloyu görüp de “Bu mesele siyaset üstüdür” demek kolaydır.
Oysa gerçek şudur:
Çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği, çocuk ihmali ve eğitim eşitsizliği; bir ülkenin geleceğine dair en yakıcı sorulardır.

Bir ülke, çocuklarını kaybederek büyüyemez.
Gökdelenler yükselse de, yollar genişlese de, ekonominin grafikleri boyansa da…
Eğer çocuklar eksik büyüyorsa, o ülkenin geleceği tamamlanamaz.

Ne yapılmalı?
Çözüm bellidir, zor değil; irade ister:
Aile yoksulluğuna karşı kalıcı sosyal destek,
çocuk işçiliğine sıfır tolerans,
denetimlerin göstermelik olmaktan çıkması,
ücretsiz ve nitelikli eğitim erişimi,
psikolojik destek mekanizmalarının güçlendirilmesi,
yerel yönetimlerin çocuk dostu şehir politikaları…

En önemlisi de şudur:
Çocuğu devletin, toplumun ve vicdanın merkezine koyan bir yaklaşım.

Çocukluğu eksiltilen çocuklara borçluyuz.
Onların gözündeki yarım kalan umut, bizim unuttuğumuz sorumluluğun aynasıdır.

Unutmayalım:
Bir çocuğun gülüşü tamamlanmadan hiçbir gelecek tamamlanmaz.

Bu ülkenin kaderi, çocuklarının kaderine bağlıdır.
Ve biz, o kaderi yeniden yazmak zorundayız.
 

Yazarın Diğer Yazıları