29 Ekim Cumhuriyet Bayramı… Bir milletin yeniden doğuşunun, bağımsızlığının, özgürlüğünün simgesi. Bu topraklarda yaşayan herkes için ortak değer, ortak gurur. O gün, kimlik tartışmalarının, çıkar hesaplarının, koltuk kaygılarının ötesinde; milletçe aynı bayrağın altında buluşma günüdür.
Ama ne yazık ki, bu yıl düzenlenen çelenk sunma töreninde bazı belediye meclis üyeleri yoktu.
Yoktu, çünkü koltuklarını borçlu oldukları iki kişinin gölgesinden başlarını kaldıramıyorlar.
Düşünün Bir partinin belediye meclisinde sekiz sandalyesi var. Normalde bu koltuklar, halkın sesi olmak, partinin programı ve ilkelerini savunmak için vardır. Ancak bugün o sandalyelerde oturanlar kendi alın terleriyle gelmedi. Onlar, iki kişinin çevirdiği dolaplarla koltuklara oturtuldu. Teşkilatla yan yana gelmemiş, parti emekçileriyle yol yürümemiş bu isimler, şimdi halkı temsil ettiklerini söylüyor. Ama ortada temsil yok; sadece sessizlik, sadece biat var.
Koca Koca İnsanlar
Görünürde aklı başında, olgun insanlar gibi…
Ama siyaset ve koltuk söz konusu olunca kendi iradelerini bir kenara bırakıyorlar.
“Buraya gelin” denilince geliyor, “Burada bekleyin” denilince bekliyorlar.
Düdük çalınınca hizaya geçiyor, işaret edilen yöne uygun adım yürüyorlar.
Kendi Düşüncelerini ,Fikirlerini ve hatta vicdanlarını bir kenara bırakıp, başkalarının talimatlarına göre hareket ediyorlar.
Siyasi Ahlakın Çöküşü
Sekiz sandalye var ama tek bir bağımsız irade yok. Sekiz isim var ama tek bir özgün fikir yok.
Oysa unutulmamalı: O koltuklara bir partiyi temsil etmek için oturdunuz.
Partinizin adıyla seçildiniz, size güvenen seçmenin oyuyla geldiniz. Ama bugün partiyle birlikte hareket etmiyorsunuz; kendi başınıza esnaf ziyaretleri yapıyor, kendi isminizi öne çıkarıyorsunuz. Teşkilatla yan yana durmuyorsunuz, ama istifa da etmiyorsunuz.
Halk partinize güvenerek size oy verdi, size inandı. Şimdi halk soruyor:
“Sahi, siz nesiniz? Kimi temsil ediyorsunuz? yoksa sadece kendinizi mi?”
Bu soruya verilecek cesur bir cevap yoksa, bu sadece bir zafiyet değil; düpedüz siyasi ahlakın çöküşüdür.
Halk Soruyor
Kentin sorunları için alın teri dökmüyorlar; süslü sözlerle günü kurtarıyorlar.
Fotoğraf çektirip açılışlarda görünmekle siyaset yapılmaz.
Halk artık laf değil, emek görmek istiyor ve soruyor:
– Kadın haklarında neredesiniz?
– Hayvan haklarında neredesiniz?
– Doğa katliamlarında neredesiniz?
– Yangınlarda neredeydiniz? Duyarlı insanlar yoksula, çaresize yardım etmek için çabalarken siz neredesiniz?
– Kadına, çocuğa, hayvana, emekçiye şiddete karşı insanlar meydanlara çıktığında siz neredeydiniz?
İnsanlar, emeğinizi, alın terinizi, toprağın kokusunu üstünüzde görmek istiyor.
Çünkü ait olduğunuz partinin geleneğinde; emek, dayanışma, adalet ve mücadele vardır.
Ama siz, o geleneğin değil; sessizliğin ve konforun temsilcisisiniz.
Bu sorulara verilecek samimi bir yanıt yoksa, “halkı temsil ediyoruz” demek sadece bir kandırmacadır.
Onurlu Çıkış
Sekiz sandalyenin durumu, hani şu eski hikâye gibi…
Baba ile oğlu uyuyorlarmış. Yan odadan gelen tıkırtılar üzerine baba, oğluna “Git bak bakalım” demiş.
Oğlu gitmiş, ses çıkmamış. Baba seslenmiş:
– Oğlum, ne oldu?
– Baba, bir hırsız tuttum.
– Tut kolundan getir.
– Gelmiyor.
– Bırak gitsin.
– Gitmiyor.
– Sen gel oğlum.
– Gelemiyorum.
– Niye gelemiyorsun?
– Ben onu bırakıyorum, o beni bırakmıyor.
İşte bu sekiz sandalyenin durumu tam da bu… Anlaşılan o ki, pazarlıklar çok sıkı geçiyor
Bugün yapılması gereken açıktır: İradesini iki kişinin gölgesine teslim etmiş bu sekiz üye, ya istifa etmeli ya da yol yakınken boyunduruktan kurtulup halkın iradesine saygı göstermeli.
Çünkü Çanakkale halkı, düdükle hizaya geçenleri değil; özgür iradesini ortaya koyan, Cumhuriyet’in çelenginde dimdik duran onurlu temsilcileri hatırlayacaktır.