Taner ARÇUKOĞLU

İNCİR AĞACININ ARDINDAN....

Taner ARÇUKOĞLU

Komşunun bahçesindeki yarım asırlık incir ağacı, meyve vermenin ötesinde bir canlılık taşıyordu. Kediler için dalları bir oyun alanıydı, gövdesi güvenli bir sığınaktı. Bizim balkonumuza kadar uzanan dalları, evimizin bir parçası gibi olmuştu. Her gün onların iniş çıkışlarına, birbirine sokulup uyumalarına tanıklık ediyorduk. Ağaç, adeta onların ailesi gibiydi.

Bir sabah testere sesiyle uyandım. Köpeğim Linda’nın canhıraş bağırışı, kedilerim Zeliş ve Minnoş’un şaşkın ve öfkeli bakışları hâlâ gözlerimin önünde. O an anladım ki sadece bir ağaç kesilmiyordu; bir yaşam ve yaşam alanı daha yok ediliyordu. Ev sahibi, evini müteahhite vermişti. Ev yıkılacak, ağaçlar kesilecekti. İnsan için doğal görülen bu menfaat arayışı, doğanın sessiz sakinleri için bir felaketti.

Asıl ilginç olan ise, bu binalar yükseldikten sonra yaşanan değişim. Çevresi duvarlarla, çitlerle sıkı sıkıya kapatılıyor. Bahçeler artık beton zeminle dolduruluyor. Kedilerin gireceği bir delik bırakılmıyor, kuşların konacağı bir dal olmuyor. Çitler sivriltiliyor, dikenli teller çekiliyor. Doğaya karşı bir savunma hattı kuruluyor sanki. Oysa hatırlamamız gereken şey şu: Bizler bu dünyayı canlılarla paylaşıyoruz, onlar misafir değil, en az bizim kadar ev sahibi.

Akşam eve döndüğümde manzara daha da sarsıcıydı. O görkemli incir ağacının bütün dalları kesilmiş, gövdesi çırılçıplak kalmıştı. Bahçenin ortasında bir hayalet gibi duran o gövdenin en tepesinde ise anne kedi oturuyordu. Yuvayı kaybetmişti, dallar yok olmuştu ama o yine de en yükseğe çıkmıştı. Sessizce orada duruyor, sanki bize bir mesaj veriyordu...

O incir ağacı kesildiğinde yalnızca gövdesi devrilmedi. Onunla birlikte kedilerin yuvası, kuşların durağı, bahçenin nefesi de yok oldu. Bana kalan ise testere sesinin ardından içime oturan tarifsiz bir acı. Çünkü bir ağaç kesildiğinde sadece dalları değil, onunla birlikte yaşanan bütün hikâyeler de koparılıp alınır.

Ve biz her seferinde aynı yanlışa düşüyoruz: Betonun yükselişini gelişme sanıyoruz. Ama aslında doğadan, merhametten ve ortak yaşamdan biraz daha uzaklaşıyoruz.

İncir ağacının son sahnesi, tepesinde dimdik duran anne kediydi; kaybolan dalların ardından kalan tek şey, sessiz bir çığlık ve direnişti...
 

Yazarın Diğer Yazıları