Cehalet, bilgisizlik değildir; gerçeği görmezden gelmektir.
Cehalet, can acıtan gerçeklerden kaçmaktır.
Cehalet, hoşa giden yalanlarla yaşamayı tercih etmektir.
Cehalet, bile bile hakkı inkâr etmektir. Bilir ama işine gelmez.
Meselâ ismini Ebu Cehil ’den alan cehalet; Ebu Cehil’in bilgisiz olduğu anlamına gelmiyor.
Ebu Cehil tam tersine bilgili, kurnaz, eşraf sahibi, bir aşiretin, kabilenin sahibi.
Ancak hakkı hakikati red eden bir şahıs…
Neden?
Çünkü çıkarlarını ve saltanatını; bugünkü deyimiyle rantını düşünüyordu.
Ebu Süfyan ve Ebu Leheb’de asla bilgisiz değillerdi.
Onlar da çıkarlarını ve saltanatlarını; dolayısıyla rantlarını düşünüyorlardı; hakkı, hakikati görüyor biliyor; ancak kabul etmiyorlardı. Çünkü şahsi konumları daha önemli ve saltanatları söz konusuydu...
Hakikatlere karşı duyarsız ve lakayıtsız davranıyorlardı.
” Şunu iyi bil ki sen, ne ölülere duyurabilirsin, ne de arkalarını dönüp kaçarlarken o sağırlara dâvetini işittirebilirsin.” Neml 80
Kur’an’ı Kerim; iki toplumdan bahseder;
Kemalet Ehli ve Cehalet Ehli.
Kur’an’da bahsedilen Kemalet Ehli, hakkı hakikati koruyan, adaletli kişidir.
Her işinde samimidir, zulme, zalime ve hakkı inkâr edene karşıdır; boyun eğmez, başkasının derdi ile dertlenir.
Bilen kişi acı çeker, gerçeği gördüğü için, çırpınır didinir ve anlatmaya çalışır fakat çoğunlukla ciddiye alınmaz; hatta alaya alınır.
Kemalet Ehli; devrin hakkı hakikati inkâr edenlerden hep baskı, şiddet görür, horlanır, azarlanır, alaya alınır ve toplumdan dışlanır...
Cehalet Ehli ise; hep güçlüden yanadır. “ulul emr” masalı ile zalimlere yakındır ve zulme göz yumandır. Cehalet ehli hep atalarının yaptıklarına ve din adına uydurduklarına sığır. "Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, “Hayır, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” dediler. Ya atalarınız, doğru yolu bulamamışlarsa! “Bakara 170
"Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e gelin; onlar ne buyuruyorsa onu yapın” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Peki, ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler olsalar bile! " Maide 104
“Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizleri uzaklaştırmak ve yeryüzünde büyüklük/otorite siz ikinizin olsun diye mi bize geldin? Biz, ikinize de inanmayız.” demişlerdi.(10/Yûnus 78)
Zalimden zulümden yana; Eğitim Müfettişi Metin Akgün’ün deyimiyle; “kulaklarıyla düşünür ve aklını ipotek eder.” Kimsenin derdi ile dertlenmez kendi çıkarını düşünür. Gerçeği bilir, görür ama hep inkâr eder. Dahası şirke bulaşır, çünkü Kur’an’ı Kerim’in de belirttiği gibi; “Onların çoğu şirke bulaşmadan Allah’a inanmazlar.” Yusuf 106
“Biz onu, kalben diri olanları uyarsın, kâfirler hakkında da deliller tamamlanıp ilâhî azap hükmü kesinleşsin diye indirmekteyiz.”Yasin 70
Yaşamak ne demektir?
Gerçekten yaşamak, millet olmaktır, vatandaş olmaktır.
Adil ve hukuki kurallarda, Sevinçte, tasada, kaderde, kültürel değerlerde ortak olmaktır, paylaşmaktır.
Hür iradeyle yaşayıp, başkasının da hür iradesiyle hayat hakkına sahip çıkmaktır.
İşte vatandaş olmak, millet olmak budur.
Kayıtsızlık; millet olma bilincinden uzak yaşayan asalaklıktır, bencilliktir, korkaklıktır.
Kayıtsızlık, değersizliktir.
Bazıları vicdansızca, merhametsizce şirk içinde yaşar…
Bazıları kurnazca yaşar...
Bazıları zavallıca yaşar…
Bazıları alenen küfreder…
Bazıları mücadele eder…
Vicdani körlük içinde olmamak dileğiyle!...
Saygılarımla…