Ziya KESRİKLİOĞLU Eğitimci-Yazar

KUR'ANın Allah Kelamı Olduğunu Nereden Biliyoruz (*)

Ziya KESRİKLİOĞLU Eğitimci-Yazar

Kur’an’daki ayetlere bakıldığında verdiği bazı bilgilerin nazil olduğu yedinci yüzyılı aşan, o günün insanının asla bilemeyeceği asırlar sonra ortaya çıkan bilimsel verilere işaret ettiği görülecektir. Bunlar Kur’an’ın -Hz. peygamber dâhil- hiçbir beşere ait olamayacağının delilidirler. Bazılarına kısaca değineceğiz

1-Rüzgarların bitkileri tozlaşma yoluyla aşılandıklarını söylemesi
“Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderdik. Böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa onu haznelerde depolayacak siz değilsiniz.” (Hicr, 15/22) 
Bitkilerde aşılama ve cinsiyetle ilgili ilk anlamlı araştırmalar 1665-1721 yılları arasında yaşamış olan Camerarius tarafından yapılmış olup biyologların ve bitki bilimcilerin (Botanik) bu gerçeğin farkına varmaları ancak bin yıl sonra olabilmiştir.(1)

2-İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? (Enbiya, 21/30)
İnsanlık bilimsel bir kozmogoni (evrendoğum) görüşüne ilk defa olarak ancak 1920’li yıllarda kavuştu. Lemaitre ve Friedmann’ın genişleyen evren modeli, zihinsel olarak geriye sarıldığında, “yerin ve göğün bitişik olduğu” bir durum karşımıza çıkar. Zamanla, Evren’in, “her şeyin bitişik olduğu” durumla başlangıcını tarif eden bu model, Big Bang (Büyük Patlama) ismi ile ünlü oldu. Bu modele karşı tüm itirazlar, bilimsel delillerle cevaplandı… 

Enbiya Suresi’nin 30. ayetinde, “her şeyin bitişik iken ayrıldığı” söylenerek, Big Bang teorisiyle ortaya konan evren modeline işaret edilmektedir. Felsefe ve bilimin en temel ilgi alanlarından biri olan bu konuyla ilgili, Kuran’dan önceki hiçbir kaynakta, böylesine açık bir açıklamaya rastlanamaz. Bu kadar önemli bir konuda, böylesine açık bir işaretin; rastgele bir söylemeyle, bir tesadüfle veya Hz. Muhammed’in “şahsi kabiliyeti” ile olduğunu söylemek hiç de akılcı değildir. Üstelik bu ayetin hikmeti, Kur’an’ın vahyinden ancak 1300’den fazla sene sonra anlaşılmıştır; Hz. Peygamber’in, böylesi bir bilgiyi, kendi yaşadığı dönemde bilmesi mümkün değildir. (2) Bütün bunlar Kur’anın Allah kelamı olduğuna delalet eder.

3-İnsanın anne karnındaki oluşum evrelerinin bugünkü biyolojik verilerle örtüşmesi
Kur’anı Kerim ceninin anne karnındaki oluşum evrelerini anlatırken; "Sonra nutfeyi, bir embriyon/döllenmiş yumurta/cenin [alaka] yaptık. Sonra cenini bir çiğnemlik ete benzer bir nesne [mudğa] yaptık. Sonra o bir çiğnemlik nesneden kemikler yarattık. Sonra kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla inşa ettik…” (Müminun 23/14) der.
O tarihlerde henüz röntgen cihazı yoktu.(x ışını ve röntgenin 1895 tarihinde Wilhelm Conrad Röntgen (Ö.1923) adlı Alman bir fizikçi tarafından keşfedildiği, daha sonra geliştirildiği kabul edilir) 
İnsanın anne karnındaki oluşum evrelerini röntgenin buluşundan 13 asır önce söylemesi ve verilen bilgilerin günümüzün bilimsel verileri ile bire bir uyumu Kur’anın Allah kelamı olduğunu gösterir.

4-Denizlerdeki su katmanlarından söz etmesi.
“İki denizi birbirine doğru salıveren de Allah’tır. İşte şu su¬suz¬luğu giderici tatlı bir su, diğeri de tuzlu ve acı bir sudur. Fakat birbirlerine karışmamaları için aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koymuştur.” (Furkan 25/53 ) buyurulur. Benzer ayetler için bkz. Neml, 27/61, Fâtır, 35/12, Rahman, 55/19-20
Oysa ne Mekke ne de Medine deniz ülkesi, ne de Hz. Muhammed ( a.s) denizi bilen, denize aşina olan biri değildir. Oşinograflar (Okyanus bilimciler) bunun da farkına 20.yüzyılda ancak varabilmişlerdir.

5-Evrenin genişlediğini bilim adamlarından 13 asır önce söylemesi. 
Isaac Newton (1643-1727) kütle çekim yasasını geliştirdikten sonra, evrenin değişmezliği konusu tartışılmaya başlanmıştı. Bütün gök cisimleri bir çekime sahipse evren küçülüyor olmalıydı. Yani 1700’lü yıllarda bile evrenin küçüldüğü düşünülüyordu. Uzay bilimci Edwin Hubble (Ö.1953) 1929 yılında yaptığı gözlemler sonucunda her yöndeki uzak gök cisimlerinin dünyadan uzaklaştığını ve dünyaya olan mesafeleri arttıkça uzaklaşma hızlarının da arttığını göstermişti. Bu veriler genişleyen evren görüşünü teyid ediyordu. Kur’anı kerim;
“Biz göğü kudretimizle çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten biziz..” (Zariyat, 51/47) diyordu. Bu da 20. yüzyılda ancak ulaşılabilmiş bir bilgidir.

6-Yine En’am suresinde; “içi sıkılanın sanki göğe yükseliyor gibi göğsünün sıkılması benzetmesi” yapılır. (Enam 6/ 125) Uzaya ve yüksek rakımlara çıkıldığında göğsün sıkışması da 19. Yüzyıldan sonra fark edilen bir astronomik veridir.

Bu kadar farklı alanlarda çağını aşan izahlar yapması Kur’an’da beşer sözü olmayıp Allah'ın kelamı olduğunu açıklıkla gösterir.

Öyle ki, gençliğinde iyi bir Hristiyan olan Fransız Bilimler Akademisi üyesi Dr. Maurice Bucaille (Ö.1998) gibi birçok bilim insanı; “Kur’an’da bilimsel türden öyle açıklamalar bulunur ki, Hz. Muhammed (asm)’in veya çağında yaşamış herhangi bir insanın, onun yazarı olabileceğini düşünmek mümkün değildir.”(3)  demekten kendini alamaz

7- Değişmeksizin günümüze kadar gelmiş olması
Kuranı Kerim, nazil olduğu günden itibaren ezberlenmiş, ezber geleneği (hafızlık) zamanla artarak devam etmiştir. Bugün dünyada iki milyona yakın bir hafız sayısına ulaşılmıştır. Ayrıca bugün doğudan batıya kuzeyden güneye kadar dünyanın dört bir yanında; ırkları, dilleri, gelenekleri farklı herhangi bir ülkesinde yaşayan Müslümana Fatiha ya da herhangi bir sureyi okumasını söyleyin. Sizin bildiğiniz sure ile harfi harfine aynı olduğunu görürsünüz. Farklı ülke ve kıtalarda bulunan Ku’ran’ların tamamını sayfa sayfa karşılaştırın biri birlerinin değişmeden aynen günümüze kadar ulaştığını görürsünüz. Böyle bir değişmezlik/ korunmuşluk özelliğini diğer kutsal metinlerde görmeniz neredeyse imkânsızdır.

8- Usandırmaması ve kolay ezberlenebilir olması
Çok sevdiğiniz bir kitabı kaç defa okuyabilirsiniz? 3 defa mı? 5 defa mı? 10 defa mı? Yoksa 50 defa mı? Evet, en tatlı ve en hoş şeylerde bile tekrar nedeniyle bir usanç ve bıkkınlık olabilir. Hâlbuki Kur’an öyle hoş bir tatlılık gösterir ki, en tatlı bir şeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur’an’ı okuyanlar için değil usandırmak, her bir okumada ayrı bir lezzet verir.

Türkiye’de 160 bin, dünyada 2 milyon hafız bulunmakta. Bunlardan kur’anı 3-4 ay gibi kısa bir sürede ezberleyenler var. 600 sayfalık hiç bir kitap-hadisler dâhil- kur’an kolaylığında ezberlenemez. Deneyebilirsiniz; Kur’an, ezberlemede izah etmekten aciz kaldığımız bir harikuladelik görürsünüz. Şöyle ilahi bir ünsiyet var; kelamın sahibi ile ezberine aldığımız hafızanın sahibi aynı zat. Bu ve başka birçok nedenlerle olmalı ki dünyanın dört bir yanında yüz binlerce insan kur’anı kolayca ezberlemektedirler. Bunu bu hacimde başka hiçbir kitap için göremezsiniz.

9- Benzerinin yapılamaz, getirilemez nitelikte (mucize) olması
Kur’anın en önemli özelliklerinden birisi belki birincisi muhataplarında yaptığı müthiş tesir ve dönüşüm gücüdür. Dünyada yazılı hiçbir kitapta bu gücü bulamazsınız. Okuyanın hayatını, hayata bakışını bu denli değiştirme dönüştürme gücü olan başka bir kitap olamayacağını bizzat Kur’an: “Kulumuza (Muhammed) indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz hadi onun benzeri bir sûre de siz getirin, Allah’tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın; eğer iddianızda samimi iseniz!” (Bakara 2/23; Hud 11/13)) diyerek meydan okur. 15 asırdır benzeri getirilememiştir. Bu gerçek de k Kur’an’da emsalsiz bir mucize olduğunu gösterir.

10- Kur’anın –haşa-Allah kelamı olmaması durumunda Hz. Muhammedin sözü olması akla en yakın ihtimaldir ki, maalesef bunu iddia eden ilahiyatçılar da vardır. Fakat bu görüşün de ne akli ne de kur’an temelli bir delili yoktur. Öyle olsaydı peygamberimiz kendisini şiddetli uyaran, kınayan, bazılarından belki utanacağı itab ayetlerini neden kur’ana koysun. Bilakis çıkarması gerekmez miydi?

Bırakın Kur’anın tamamını bir kısmında bile Hz. Peygamberin zerre kadar müdahil olma ihtimalini bizzat kur’an bakın nasıl boşa çıkarıyor; “Eğer O (Muhammed), bizim adımıza bir takım sözler uydursaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalar, Sonra da onun can damarını koparırdık! İçinizde hiç kimse de buna mani olamazdı.” (Hakka 69/44-47)
 (Kur’an-ı Kerim’deki İtab ayetleri için; Nisa 4/105; Enfal 8/67,68,69,75 ;Tevbe 9/43-49,80, 84 ;İsra 17/73-75; Ahzab 33/37; Tahrim 66/1-3; Kehf 69/28;  Abese 80/1-12; Duha 93/6-8 ve benzeri ayetlere bakılabilir)

Son olarak tam da burada, “Madem bunlar Kur’an’da vardı. Neden birçok keşfin sahibi Müslümanlar değil de enebiler” gibi bir soru akla gelebilir. Müslümanlardan da diğer din mensuplarından da icat ve keşif sahibi bilim insanları vardır. Dünyanın 5/4’ü Müslüman olmadığından çoğunluğunun gayri Müslim olmalarında yadırganacak bir durum yoktur. Bununla birlikte atom bombası fikrinin ilk mucidi, kimyanın babası, hatta kimyanın Hipokratı sayılan Cabir Bin Hayyan (721-805), Matematikte sıfır rakamını ilk defa bulan Harezmî (780-850) , Trigonometriyi bulan Battani (850-929), dünyanın döndüğünü ilk keşfeden Biruni (973-1048) bilgisayarın temeli olan sibernetiğin kurucusu olarak bilinen Cezerî  (1136-1206) gibi daha birçok Müslüman bilgini sayabiliriz.

Kurandaki peygamber kıssaları ve mucizeleri onların nübüvvetlerini teyit etmekle beraber beşer sanatının nihayet hedeflerine işaretlerde bulunurlar. Mesela, Hz. Musanın asasını vurduğu kayadan su fışkırtması (Bakara 2/60) mucizesi santrifuj’la su çıkarılmasına, Hz. İbrahimin ateşte yanmamasının (Enbiya 21/69) ateşte yanmayan itfayeci tulumu imal edilebileceğine işaret etmesi gibi; Hz. Süleyman’ın Yemen’de bulunan Belkıs’ın tahtını bir anda Şam’a getirtmesi (Neml 27/38-40) mucizesi… Günümüz insanı sesi ve görüntüyü nakletmiş fakat eşyanın kendisini henüz nakledememiştir. Bu ayet bunun da olabileceğine işaret ediyor olabilir.
Verdiğimiz son örnek, bazı ateistlerin; ”madem bunlar Kur’an’da vardı. Neden ortaya çıktıktan sonra vardı diye söylüyor, sahip çıkıyorsunuz. Madem öyle Kur’an’da işaret edildiği halde henüz geçekleşmeyen bir mucize gösterin...” iddialarına da bir cevap olabilir. Ku’anda buna benzer başka örnekler de vardır.

……………………………………

(*) Bu kadim suale bir kitaplık hacimde yüzlerce maddelik cevaplar verilebilir. Fakat ülkemizde okuma oranı oldukça düştüğünden, insanımız okumayı pek sevmediğinden (Türkiye, Birleşmiş Milletler UNESCO verilerine göre 86.sırada bulunuyor)  bu makalede özetin özeti olabilecek bilgileri 10 madde halinde vermeye çalıştık. 
(1)  Kocaçalışkan İsmail, Bitki Fizyolojisi (Ders kitabı, 9. Baskı), Sh. 142-147, Nobel Yay. 2024
(2) http://www.canertaslaman.com, Kur’ani Bilimsel Teoloji ve Kurani Ahenksel Teoloji, Sh,7
(3) Bucaille Maurice, Tevrat, İnciller ve Kuran, Sh.371 Ter: Sönmez M. Ali, DİB Yay. 1984
 

Yazarın Diğer Yazıları