Ziya KESRİKLİOĞLU Eğitimci-Yazar

Ensemizde Korona İle İkinci Ramazan'a Girerken.

Ziya KESRİKLİOĞLU Eğitimci-Yazar

Ramazan ayı yarın kılacağımız ilk teravihle başlıyor.
 Ramazan ayına bu sene de son yüzyılın, belki de insanlık tarihinin bir benzerine tanık olmadığı korona namındaki küresel afetle yine evlerimizde giriyoruz.
Salgın nedeniyle yine;
Camilerde teravih namazı yok!
Sahurda davulcular yok!
Çadırda iftar yok!
Sokak iftarları yok!
 Akraba, eş ve dostların katıldığı toplu davetler yok!
Kimi zaman festivale dönüştürdüğümüz direkler arası Ramazan eğlenceleri yok!
Ve çoğu kez içlerinde bir tane garibanın olmadığı beş yıldızlı otellerdeki ultra zengin menülü iftarlar yok!
Hayat adına bildiğimiz bütün ezberler bozulmaya devam edecek..
Bir yıl önceki kadar olmasa da;
Yollar yine tenha.
Cadde ve sokaklar bomboş…
Görüşmek yok!
Tokalaşmak yok!
En sevdiklerimizle bile sıradan bir eylem olarak gördüğümüz sarılmak yok!
Kafelerde, restaurantlarda buluşmalar, iftar yapmalar, tatil planları, otellerde konaklamalar, birlikte seyahatler, dost meclisleri, kutlamalar, toplantılar, açılışlar, konferanslar yok!
.....
Malatya'da ve yurt genelinde 8 kat artan vakaları ve haritada çoğu kırmızıya dönmüş illeri gördüğümüzde  yasakların artarak devam edebileceğini tahmin etmek zor değil!
…..
Kuran-ı Kerim: “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik Allah günahlarınızın birçoğunu da bağışlar.” (Şura 30) diye buyurur.
Bediüzzaman, bu ayetin tefsiri sadedinde: “Musibet, cinayetin neticesi, mükafatın mukaddimesidir.” der.
Acaba bizler hangi fiillerimizle kadere fetva verdirdik de böyle büyük bir musibete maruz kaldık dersiniz? 
Kanaatim odur ki can yakan bu sorunun cevabını düşünmek için tam da zamanında yetişti Ramazan.
Sorunun yüzlerce cevabı var. Bunlardan sadece Ramazan ayı bağlamında yaptıklarımızı hatırlayacak olursak;
1-Sadece midelerimizi aç bırakmakla oruç tuttuğumuzu sandık; ellerimiz, gözlerimiz, kulaklarımız, eylemlerimiz… kısaca, diğer azalarımız oruçlarımıza eşlik etmedi.
2-Bizler zengin iftar davetlerinde adeta israfta birbirimizle yarışırken, sofralarında ekmeklerine katık bulamayan insanları yeterince düşünmedik, yardım etmedik.
3-Ahlâkın ibadet kadar önemli olduğunu unuttuk; tuttuğumuz oruçların, kıldığımız namazların sanki işlediğimiz günahlardan bizleri muaf tuttuğu, hatta bunları yaptıktan sonra her türlü fenalığı yapabilme hakkına sahip olduğumuz gafletine kapıldık.
4- Kur’an’ın: “Siz insanlara iyiliği öğütler de, kendinizi unutur musunuz? … “uyarısını dikkate almayarak; çoğu kez işlerimiz, eylemlerimiz 'sözlerimizi yalanladığı' halde, başkalarına nasihat etmeye, öğüt mesajları vermeye devam ettik. 
5- Tuttuğumuz orucun bize bir imtiyaz/üstünlük sağladığını sanarak, oruç tutmayanlara karşı şefkatle bakmak, davranışlarımızla örnek olmak yerine, nasihatler ederek hatta suçlayarak belki de onları orucun rahmet deryasından uzaklaştırdık.
6-Diğer insanlara, canlılara, doğaya daha merhametli, daha anlayışlı hale getirmesi gereken oruç; bizleri daha kaba, daha anlayışsız, başta trafik olmak üzere günlük hayatta daha tahammülsüz hale getirdi.
Öyle ki oruç tutmayan bir komşumuz; “Benim bu halim sizin oruçlu halinizden daha iyi...” diyecek kadar, İslam’a örnek değil, gölge, hatta kötü örnek olduğumuzu hatırlattı bize.
7-Egolarımız tavan yapmıştı. Beş dakika sonrasına garantisi olmayan ölümlü/fani varlıklar olduğumuzu, mikroskopla büyütülerek ancak görülebilen minik bir mikroba mağlup olabileceğimizi   unutmuştuk. Öyle ki, trafikte sadece görevini yapmakta olan polisin kimlik talebine bile; “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye cevap verenlerimiz vardı.
8-Tüm ibadetlerin Rabbin rızası için yapıldığı ve mükâfatının ahirette olacağı gerçeğine rağmen; yaptığımız ibadetler için adeta dünyada bir imtiyaz, bir ödül bekledik. Bu da hem ibadetlerimizdeki ihlası öldürdü hem de bizleri antipatik, olumsuz örnekler haline getirdi.
9-Ramazan’da başkalarına hatimler, dualar sipariş ettik. Bize şah damarımızdan yakın olan Rabbimize bizzat dua etmeyi, O’ndan istemeyi, kitabını bizzat okumayı, bundan da önemlisi, verdiği mesajı anlamayı, tefekkür etmeyi, yaşamayı ihmal ettik.
10-Ramazan’da çok zengin iftar ziyafetleri verdik. Soflarımızın baş köşesinde varlıklı, nüfuzlu, şehrin ekâbirleri vardı. Ama anamız, babamız, gariban kardeşlerimiz, amcamız, teyzemiz, dayımız yoktu. Korona bu afetle bizi, evlatlarını bile sofralarına davet edemez hale getirdi.
11-Sürekli meşguliyetimizi, iş yoğunluğumuzu bahane ederek, eve gelince de vaktimizi TV karşısında ya da telefon ve bilgisayar başında geçirip eşimizi ve çocuklarımızı ihmal ettik. Anne ve babalarından yeterli ilgi, sevgi ve şefkati göremeyen çocukları sosyal medyada tanımadıkları insanların insafına terk ettik… Daha bunlar gibi yüzlerce hatalar yaptık.
İşte bu afetle ikinci kez yüzleştiğimiz Ramazan ayı, bütün bu hata ve ihmallerimizi yeniden düşünmek ve kendimizi yeniden gözden geçirmek için önemli bir İLAHİ
 KREDİ olarak düşünülebilir.
Ramazan; yüreklerimizin yıkılan yerlerini yeniden inşa etmek, iç dünyamızın su alan yerlerini tıkamak, bilinçlerimizin yıpranan kısımlarını tamir etmek, şahsiyetlerimizin eksilen, kaybolan yerlerini tamamlamak için önemli bir fırsat!
Rabbim bu fırsatı değerlendirmeyi lutfeylesin.
Ramazanımızı mübarek eylesin.
Gerek ferdi gerekse toplumsal planda uyanışımıza vesile kılsın.
Bizleri ders almış olarak bu afetten en kısa zamanda halas eylesin.
Tedbirlere uyarak afeti atlatıp, gelecek Ramazanlara 'yasaksız' olarak girebilmeye, öksüz bıraktığımız camilerimizde teravihler kılmaya muvaffak eylesin.


 

Yazarın Diğer Yazıları