Bir Bit Eniği Olmasın?   - Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Bir Bit Eniği Olmasın?  


Okuyucularım kusura bakmasın. Bazen yerel gündem hakkında yazmak istediklerimizi mecburen ertelemek zorunda kalabiliyoruz. Aslında asıl gündem Elazığ özelindeki şu ‘ihanet tahlili’ meselesi olmalıydı. Gerçi elimizde bu tür kumaşlar olduktan sonra pek de kaybettiğimiz bir şey yok! Nasılsa zat-ı muhteremler fazla sürmez yakında bir gaf daha yaparlar! Ancak ulusal medyayı uzun süredir meşgul eden şu malum tacizci Şeyh konusunu pas geçmemem gerekir. Bu konuda bizim de birkaç kelam etme zorunluluğumuz önceliklidir. Teolog değilim, bu konuda ahkâm kesmek haddim de değil. Lakin (sözde) tarikat şeyhi veya mehdi olduğu iddiasıyla toplumu sömüren ve iğrençliği ile infial yaratan zatın toplumsal değerleri ve İslam ahlakını nasıl dumura uğrattığını ancak medyadaki haberlerden öğrenebiliyoruz! Deşifre olmasaydı kim bilir daha kaç yıl sömürmeye ve sapıklıklarını icra etmeye devam edecekti? Etrafına topladığı on binlerce mürit ve hükmettiği milyonlarca akçe ile adeta ulusal bir güç haline gelen bu fenomenin yediği naneleri midelerin kaldırması mümkün değil. Masumiyet karinesi elbette mühim. Bizim de bu kurala riayet etmemiz gerekir. Lakin görünen köy, kılavuza da gerek bırakmıyor.  
***
‘Kanadı Kırık Kuş Vakfı’ gibi hayır kurumlarını da bünyesinde barındıran örneğin vakıf faaliyetleri veya Hakk’a ulaşmanın derin anlayışı olarak telakki edilen medrese kültürleri bu milletin mayasında var. Halisane ve naif emellerle ve İslam’a hizmet düsturu ile yola koyulan Aksakallılara ve Dergâhlara elbette lafımız, sözümüz olamaz. Ancak itikadı kuşkulu olan birkaç soysuz nedeniyle bir kesimi veya anlayışı top yekûn mahkûm edenlerin ve hadiselerin müsebbibi olarak gösterenlerin aklına şaşarım! Bu namünasip hadiseleri bertaraf etmek şüphesiz Devletin ukdesindedir. Lakin bu meczuplara ısrarla itibar edenlere de ne aklım ve ne de muhayyilem kifayet eder. Hem de önümüzde bu kadar misal dururken! Gerçi bu tür zafiyetler hususunda üstümüze millet tanımam! Bir ‘efendi’ rahatsızlığımız var ki evlere şenlik! Daha yakın tarihlerde; ‘Çiftlik Bank’ adı altında (çoğunluğu) çaresiz insanlara umut satan ‘Tosun’ veya ‘Jetpa’ adı altında devleti dahi dolandıran ‘Fadıl’ efendileri hatırlayın… Garip olanı; yolduklarını iade etme vaadiyle aynı insanları ve aynı devleti defaten ve sistematik olarak dolandırmalarıdır! Demem odur ki para ve cemaat efendilerine olan zafiyetler arasında pek bir farkı yok gibi!
***
Bu meselenin aslında sosyolojik ve psikolojik bir vaka olarak tahlil edilmesi gerekir. Yaş kemale erdikçe veya damarlardaki kan akışı yavaşladıkça ‘ölüm hidrofobisi’ hastalığına duçar olur insan… Vaktin nihayetine ramak kala amellerin muhasebesi yapılmaya başlanır ve hayatın yekûnunda var ise (ki elbet vardır) ‘günah’, ‘hata’ veya ‘kul hakkı’ gibi namünasip maharetler, vicdanları ve zihinleri kıyama durdurur! Ölümün soğuk nefesi ensede ise sonrası malum… Üstadın dediği gibi; “ağzıma kurtlar dolacak, gözüme kum / sürdükçe zaman, sürecek uykum”. Tasvir ettiğim bu ruh hali daha ziyade kuşkusuz bir ileri yaş semptomudur ve ahireti güvene almaya dair bir sığınak veya bir liman arayışı çabasıdır. Yani bir arınma veya bir tahliye adresi arayışıdır. Bu ahval ve çaresizlik içerisinde maalesef istikamet daha ziyade gaipten haber getirenlere doğru olmaktadır. Zira onlar hayal ve umut satmaktadırlar! Zamanın daraldığı hissi, bu kesimi can hıraç, dörtnala ve kayıtsız şartsız bir cemaat aidiyetine ve teslimiyetine sürükleyebilmektedir. Ancak çoğu zaman rota şaşar ve navigasyon; bazen ‘Kalkancı’, bazen de ‘Gündüz’ hazretlerinin adresine yönelir… Hele bir de şu malum yapıya denk gelinirse? Allah muhafaza! O zaman devletin ve milletin vebali, ölümden daha evladır! 
***
İster genel bir sorun olsun ister vahit bir hadise… Bu tür vakalara müsaadenizle bir de farklı bir açıdan bakmak isterim. Gazetecilik refleksi ile biraz da septik düşündüğümü itiraf etmeliyim. Bu ve benzer vukuatların periyodik aralıklarla gündeme gelmesi ve ısıtılıp ısıtılıp önümüze servis edilmesi kanaatimce manidardır! Şüphelerim elbette yazımıza konu olan şu iblisi meşru kılmaya yönelik değildir. Ancak 40 yıl önce kardeşi kardeşe kırdıran ve şartların olgunlaşmasını bekleyerek bir oradan bir buradan körpecik bedenleri darağacında sallandıran küresel derin iradenin yine bir iş karıştırdığı aklıma gelmiyor değil! Bu işin altında bir bit eniği çıkarsa şaşırmam! Zira bu tür filmleri daha önce de çok seyretmiştik. İsterseniz 28 Şubat sürecini bir gözünüzün önüne getirin. Yine şartların olgunlaşması için önce yukarıda metaforik olarak zikredilen meczuplar sahneye sürüldü… Sonrasında ise adeta zulüm operasyonu başlatıldı. Bu meczupların yediği naneler ise yapılan kıyımlara gerekçe gösterildi ve ‘İrtica’ tehlikesi adı altında başörtüsü üniversitelerde ve kamuda yasaklandı. Ve bir kesim ötekileştirilerek sistematik olarak psikolojik sarsıntılar yaşamaya mahkûm edildi… Lakin senaryo başarısızlıkla sonuçlandı ve demokratik toplumsal irade, derin iradeye galip geldi. Küresel güç durur mu? Kalem ellerinde… Yeni bir senaryo yazma devam! Nasılsa yedek figüranlar her daim ellerinin altında. Vesayet tevdi ettikleri bu kez de Türkiye’yi 15 Temmuz gibi bir yıkıma götürdü. Bu pervazsız kalkışmanın galibi her ne kadar Türk milleti olsa da kanaatim odur ki küresel baronlar da kaybetmedi! Zira emellerinde başarısız olsalar da İslam algısını yer ile yeksan ettiler. Batının hafızasına terörist, sapkın bir ‘islamafobi’ algısı nakşettiler. Dolaylı olarak kaybeden yine biz olduk! İslam’ın iade-i itibarı için dikkat!
 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
02Ağs

Biraz Gazetecilik İcra Edelim mi?

07Tem

Eğitim(sizliğ)İn Vebali…

23Haz

Siz Hiç Âşık Oldunuz mu?

16Haz
09Haz