Türk halkı AB'de olmaya hazır.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Türk halkı başka kültürlere karşı Almanya'daki PEGIDA hareketi ve Avrupa'daki bazı yabancı düşmanı gruplardan çok daha hoşgörülü, anlayışlı ve AB'de olmaya hazır' dedi.

PAYLAŞ
Harput Sancak Haber - Harput Sancak Haber

Davutoğlu, New York'ta Dış İlişkiler Konseyi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin iç ve dış politikasına ilişkin açıklamalar yaptı, soruları yanıtladı.

"Biz New York'taki demokrasi değil Kahire'deki demokrasiyi destekliyoruz, Şam'daki demokrasiyi destekliyoruz" ifadesini kullanan Davutoğlu, Batı başkentlerinde demokrasiyi desteklemenin kolay olduğunu ancak Mısır'da askeri darbe olunca demokrasiyi desteklemenin o kadar kolay olmadığını söyledi.

Mısır'ın bölgedeki barış ve istikrarın bel kemiği olduğunu da vurgulayan Davutoğlu, Mısır'da demokrasiyi desteklemenin, yıllardır Arap halklarına demokrasiyi tavsiye eden ülkeler için bir test niteliği taşıdığını anlattı.

Davutoğlu, Ukrayna krizi konusunda da Türkiye'nin, Ukrayna ve Rusya'ya sınırı, Kırım'a erişimi olan tek ülke olduğunu kaydederek, Türkiye'nin, "kendi inisiyatifi olmayan ve kendisine danışılmayan" buradaki kriz gerekçesiyle her şeyi riske edemeyeceğini belirtti.

 "Ukrayna'nın komşusu olmamıza rağmen kimse bize Ukrayna'nın geleceği konusunda danışmadı" diyen Davutoğlu, NATO ve AB'nin, krizleri doğma aşamasında engelleme konusunda da yetersiz kaldığını söyledi.

Türkiye'nin çevresinde istikrar ve barış aradığını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, Ukrayna krizine yaklaşımlarının da bu ölçüde olduğunu dile getirdi.

Türkiye'nin AB üyeliği

Davutoğlu, toplantıda, "Türkiye sizin döneminizde AB'ye üye olabilecek mi" sorusunu da yanıtladı. AB üyeliğinin çift taraflı bir konu olduğunu belirten Davutoğlu, "Siz bana 'AB üyeliğini istiyor musunuz' diye sorarsanız cevabım 'evet'. Ama 'bu olacak mı' diye sorarsanız, ben Türkiye'yi kabul etmemek için birçok bahane uyduran AB üyeleri adına karar veremem" yorumunda bulundu.

Eskiden Türkiye'nin ekonomisinin zayıf olması bahanesini getirenlerin şimdi Türkiye'nin çok büyük ve güçlü olduğu bahanesini kullanmaya başladıklarını anlatan Davutoğlu, birçok AB üyesinin, Türkiye'nin üyeliğine olumlu baktığını ama bazı ülkelerin konuyu kültürel farklılık bağlamında değerlendirdiğini ifade etti.

Davutoğlu, kültürel önyargıları kırmanın çok zor olduğunu belirterek, "Sanki tüm Avrupa, Kutsal Roma Hristiyan kıtasıymış gibi bir ön yargı var. Bu kültürel bir ön yargı. Türk halkı başka kültürlere karşı Almanya'daki PEGIDA hareketi ve Avrupa'daki bazı yabancı düşmanı gruplardan çok daha hoşgörülü, anlayışlı ve AB'de olmaya hazır" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin yükselmesinden korkanlar olduğunu da kaydeden Davutoğlu, büyük kültürlerin, diğerlerini kapsayıcı olmayı bıraktığında çöküşe geçtiklerini, AB'nin de statik olma ya da daha kapsayıcı ve dinamik olarak büyüme arasında tercih yapacağını bildirdi. Davutoğlu, "Eğer AB, Türkiye'yi kabul ederse ikinci seçeneği, etmezse de birinci seçeneği tercih edecek" diye konuştu.

Türkiye'nin AB üyeliğinin artık AB için bir test olduğunu ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin üzerine düşeni yaptığını şimdi AB'nin nasıl bir Avrupa tasarladığına karar vermesinin zamanı olduğunu vurguladı.

Yargı bağımsızlığı

Davutoğlu, "İç Güvenlik Paketi"ne ilişkin eleştirel bir soru üzerine yaptığı açıklamada da, "Türkiye'de 6-7 Ekim olayları sırasında 4 genç, polisin gözü önünde öldürüldü ancak polis yasal olarak müdahale edemedi. Biz savcı gelene kadar en üst düzey idari yetkilinin bu kararı 24 saatliğine almasını sağlıyoruz" dedi.

Polisin ABD'deki yetkilerinden örnekler veren Davutoğlu, Avrupa'da ve ABD'de polisin şüphe üzerine araçlarda arama yapabildiğini ancak Türkiye'de şu anda bunun mümkün olmadığını ifade ederek, "Mevcut yasayı da bizim partimiz getirmişti. Niyetimiz iyiydi ancak yaşanan birçok tecrübenin ardından ABD ve Avrupa standartlarını getirmenin daha iyi olacağını gördük. Birçok IŞİD militanı, Suriye rejim ajanları ya da teröristler düşünülünce bu önlemleri almayı uygun bulduk" yorumunu yaptı.

Davutoğlu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusundaki soruya ilişkin de 2010'da kurulu daha demokratik hale getirmek istediklerini ancak Anayasa Mahkemesi'nin yaptığı düzenleme nedeniyle seçimlerde oluşturulan listelerin bazı grupları öne çıkardığını söyledi.

Seçimlerin ardından bir grubun yönetim kurulunu domine ettiğini anlatan Davutoğlu, "Bu grubun polis ve yargı içinde kurduğu ağ ile birçok gazeteci, entelektüel ve siyasetçi tutuklandı. Bizim adlandırmamızla bu paralel yapının yargı üzerindeki ağırlığı nedeniyle birçokları risk altındaydı" ifadesini kullandı.

Davutoğlu, kendilerinin kuralları değiştirmediğini, yeni seçimlerde kazanan listenin, tüm toplum kesimini temsil ettiğini ve hükümet yanlısı olmadığını belirterek, "Yargı bağımsızlığı çok önemlidir ancak yargının sadece yürütmeden bağımsızlığı değil bir grubun tekelinden ya da baskın olmasından bağımsız olması da önemlidir. Eğer dini görünümlü bir grup ya da herhangi bir seküler grup yargıda hakimiyetini kurarsa bu adaletin sonu olur. Her hakim, kararını kendisi vermeli, hukuk sisteminin dışında alınan kararlarla hüküm vermemeli" diye konuştu.

ABD ve Avrupa'da Türkiye hakkında birçok söylentinin yayıldığını da kaydeden Davutoğlu, Türkiye'nin bu söylentilerle değil, gerçekler ve belgelerle değerlendirilmesini istedi.

Davutoğlu, ABD'nin New York'taki temasları kapsamında Ritz Otel'de yatırımcı işadamlarını kabul etmesinin ardından, Dış İlişkiler Konseyi Yıllık Kurumsal Konferansı'na şeref konuğu olarak katıldı.

Burada, Türkiye'nin DAİŞ'e karşı politikaları, terör örgütüne karşı mücadelede ordunun kullanımı ve yabancı savaşçıların engellenmesi konusunda görüşlerinin sorulması üzerine Davutoğlu, DAİŞ'in Mart 2013'te, Suriye'deki krizden 2 yıl sonra ortaya çıktığını söyledi.

Bu iki yılda çok sayıda Suriyelinin öldüğünü, milyonlarca kişinin mülteci konumuna düştüğünü ifade eden Davutoğlu, DAİŞ ortadan kaldırılsa bile Suriye'deki krizin sona ermeyeceğini kaydetti. Davutoğlu, "DAİŞ, Suriye krizinden 2 yıl sonra ortaya çıktı. DAİŞ yok edilse bile DAİŞ'ten sonra bambaşka yeni bir terör örgütü bu bağlamda ortaya çıkacaktır" yorumunda bulundu.

Türkiye'nin DAİŞ'e destek verdiği yönünde bazı provokasyonlar bulunduğunu dile getiren Davutoğlu, örgütün El Kaide ile bağlantılarının olduğunu dile getirdi. Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Bu terör örgütü Ebu Gureyb hapishanesindeydi. Burada ABD güçleri vardı. Bu terör örgütü hapishanede ABD'nin çekilişine kadar kaldı. Bu terör örgütü Irak'tan Suriye'ye geçti. Suriye'ye giriş yaptıklarında Suriye rejimi onlara karşı hiçbir şey yapmadı. Hatta bu terör örgütünün üyeleri Suriye hapishanelerinden salıverildi. 2009'da Maliki, Beşşar Esed'i Bağdat'taki terörist saldırılardan sorumlu tuttu. Suriye rejiminin bu grupla temasları vardı. Mart 2013'ten Haziran 2014'e kadar yani Musul'daki saldırıya kadar Suriye ile DAİŞ arasında hiçbir sıkıntı yoktu. Özgür Suriye Ordusu'na karşı çıktılar. Daha sonra başka yerleri ele geçirdiler. Suriye buralara hava saldırıları düzenledi ve ÖSO bu bölgeleri bırakmak zorunda kaldı. Sonra da bu bölgelere DAİŞ konuşlandı. Yani aslında taktik sebepler dolayısıyla DAİŞ daha geniş bir alana yayılmış oldu."

"Neden sadece Türkiye bu sorumluluğu almalı?"

DAİŞ'in, Musul'a girene kadar ne Irak'ın ne de Suriye'nin gündeminde bulunduğunu aktaran Davutoğlu, "Böyle büyük bir tehditle karşı karşıyayız, ne yapacağız? Bunu ortadan kaldırmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. DAİŞ terör örgütü en çok Türkiye'ye zarar verme potansiyeline sahip. Çünkü Suriye ile çok büyük bir sınırımız var. Bu sınırın yüzde 60'ı DAİŞ kontrolü altında" diye konuştu.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Suriye ile ilgili sorunumuz daha büyük, çünkü mevkidaşımız yok. Irak'ta en azından bir mevkidaşımız var. Bizim yetkililerimiz dün Bağdat'taydı, bugün Erbil'deler. Türk güçleri Peşmerge'ye eğitim sağlıyor. Böylece aynı zamanda Musul'a da eğitim sağlıyor. Musullular özgürleşebilir. Ancak Suriye'de kiminle çalışacaksınız? Bizim Suriye'de son 4 yıldır karşılaştığımız sorun bu. Biz Amerikalı ve Avrupalı dostlarımıza ılımlı güçlerin desteklenmesi gerektiğini söylüyoruz. Ilımlı güçlere destek sağlanmalı. Bu güç boşluğu nedeniyle kontrolü ele geçirdiler. DAİŞ'e sanki bir orduymuş gibi davranılıyor. DAİŞ, Irak ordusunun bıraktığı ABD silahlarını ele geçirdi. Irak'ın ağır silahları, tankları DAİŞ'in eline geçti. O zamana kadar ÖSO ile olan dengeden dolayı neredeyse DAİŞ ile ÖSO eşdeğerdeydi. Çünkü hafif silahlar vardı. Fakat DAİŞ, ABD'nin silahlarını ele geçirdi. Irak ordusuna bırakmıştı. Irak ordusu ağır silahları bırakarak Musul'u boşalttı. Sonra DAİŞ, bu ağır silahları eline geçirdi."

"Türkiye bu resimde nerede? Biz büyük bir yükün altındayız" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"İki milyon mülteci var ülkemizde. Kobani'ye baktığımız zaman 200 bin kadar mülteci Türkiye'ye birkaç gün içinde giriş yaptı. Kobani halkının ülkemize girişine izin vermeseydik onlar katliama uğrayacaktı. Biz ÖSO'nun Kobani'ye girmesine izin verdik. uluslararası kamuoyunda şöyle bir algı var, 'Türkiye birliklerini yollamadığı için DAİŞ devam ediyor'. Türkiye neden bunu yapsın? Neden diğer müttefikler de dahil olmuyor? Neden sadece Türkiye bu sorumluluğu almalı? Biz 600 kadar ordu mensubunu eğitim araçlarını gönderdik ve aynı zamanda Osmanlı zamanından kalma türbenin yer değiştirilmesi operasyonunu gerçekleştirdik. Biz bu operasyonu sabah 09.00'dan akşama kadar yürüttük. Bu, çok başarılı bir operasyon oldu. Bu Türk toprağına karşı bir tehditti ve biz bu tehdidi başarılı bir şekilde hallettik."

"Eğit donat tarihi adım"

DAİŞ'e karşı çabaların işbirliği ile yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Şimdi Türkiye neler yapıyor? Ilımlı güçlere eğitim sağlıyor ve onlar donatılıyor. Suriyelilere baktığımızda. Suriye halkı iki taraf arasında ezilmiş durumda" dedi.

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz şunu söylüyoruz, ılımlı güçleri eğitip donatmazsanız radikalleşme ortaya çıkacaktır ve rejimin barbar adımları git gide artacaktır. Bu topraklara bakıldığında 60-70 bin kadar ılımlı güç var. Bunlar da güç dengesini değiştirebilir. Bu çok önemli. Suriye halkına sadece iki hak vermek çok adil olmaz. Ya gaddar bir rejim ya da gaddar bir terör örgütü. Bu iki seçim yetersiz. DAİŞ tehdidi yüzünden Beşşar Esed'in rejimimin meşru olduğunu söylememek lazım.

Eğit donat önemli. İkincisi güvenli bölge sağlama. Türkiye, mülteci kamplarına milyonlarca para harcıyor. Üçüncü olarak uçuşa yasak bölge gerekli. ABD ve Türkiye arasındaki eğit donat anlaşması tarihi bir adımdır. Biz daha fazla şey yapmak istiyoruz. Ancak tünelin ucundaki ışığı da görmek istiyoruz. Şu an karanlık bir tünel içindeyiz."

DAİŞ'e katılımlar

Türkiye'den DAİŞ'e katılım olduğu yönündeki iddiaları da değerlendiren Davutoğlu, "Hiç geçiş yok demiyorum ancak Türkiye'den olduğu kadar başka ülkelerden de var" yorumunda bulundu.

Davutoğlu, Türkiye'nin geçişleri engellemek için çaba sarf ettiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

"Avrupalı bir meslektaşım 1,5 yıl önce bana 'Bu yabancı savaşçıların geçişi engellenebilir mi' diye sordu. Ben de dedim ki, 'Biz elimizden gelen bütün tedbirleri alıyoruz ancak Türkiye'ye çok fazla turist geliyor ve insanların yüzüne bakarak terörist olup olmadığını söyleyemeyiz. Şüpheli kişilerin isimlerini bize verin. Bu isimler bize verilirse biz bu kişilerin Türkiye'ye girişini engelleyebiliriz'. Fakat, 'Biz demokratik bir ülkeyiz suç işlememiş kişilerin isimlerini size nasıl verebiliriz' karşılığını aldım. Ben de dedim ki, 'Kişileri tanımadan, elimizde hiçbir istihbarat bilgisi olmadan girişleri nasıl engelleyebiliriz?' Sonunda bize bazı isimler gelmeye başladı ve geçtiğimiz yıl da 10 bin kadar kişinin Türkiye'ye girişi engellendi. Bu 10 bin kişinin 2 bin kadarı da Türkiye'den sınır dışı edildi. 911 kilometrelik bir sınırdan bahsediyoruz. Göçün engellenmesi o kadar kolay değil.

Diyelim ki sınırı kapattık ve kişilerin geçişini engelledik. O zaman mültecileri de alamayız. Bizim sınırımız açık ve biz mültecileri kabul ediyoruz. Açık kapı politikası uyguluyoruz, bunun sebebi tabii ki insani hususlardır. Açık kapı politikası uyguladığınızda bütün sınır kapatmak çok zor. Çünkü saldırılar olduğu zaman yüzlerce kişi giriş yapıyor. Mülteciler ancak güvenli olduğu zaman geri dönmek istiyorlar. Bu o kadar kolay değil. Ancak elimizden gelen her şeyi yapıyoruz."

Başbakan Davutoğlu, sanki sadece Türkiye yüzünden yabancı savaşçı varmış gibi yargıya varmanın çok yanlış olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:

"Türkiye geçen 30 yıl içinde terörizmden çok zarar gördü. İslam'ın radikalleşmesine karşıyız. Çünkü bizim İslamımız onların İslam'ı değil. Türkiye İslam'ı içinde uyum, hoşgörü, çok kültürlülük var. Türkiye'de El Kaide neden yok, neden güçlü değil? Çünkü Türkiye'deki İslam kültürü çok hoşgörülü. Tabii ki böyle terör örgütleri yeşeremiyor. Bu bize karşı ideolojik bir tehdit. Çünkü onların varlığı bizim İslami varlığımıza bir tehdit. Bize bir güvenlik tehdidi. Onlara karşı neler yapacağımız çok önemli. Suriye ve Irak konusunda ne yapacağız? Bir stratejinin gerçekleşmesi ve bunun adım adım yapılandırılması lazım. Bir operasyon gerçekleştirildiğinde DAİŞ'e karşı bir sonraki adımın ne olduğunu bilmemiz lazım. Ancak bu şekilde uygun bir planlama yapılabilir."

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN